Var olmanın o eşsiz, o kutsal armağanıyla başlar her şey; aldığımız her nefes, yaşamı ta iliklerimize dek hissetme mucizesidir. 
Hayata sımsıkı sarılmak, içimizde titreyen o minicik umut ışığını takip etmek ne büyük bir lütuf ne tarifsiz bir saadettir. 
Umut, en zifiri karanlık dehlizlerin dahi sonunda parıldayan bir ışık, adımlarımıza sekte vuran her engele karşı yegâne direnç kuvvetimizdir. 
Varoluşun bu derin, bu tarifsiz hazzını tatmak, yaşamın en saf, en el değmemiş güzelliğidir.
Madalyonun bir de öteki, o kasvet yüklü yüzü vardır ki; bedenen soluk alıp verirken ruhen can çekişmenin kahredici ağırlığını hissettirir. 
Yaşarken ölmek, umudun o son, o titrek kırıntısını da acımasız rüzgâra hoyratça savurmak… 
Bu, hayatın binbir renginden, o eşsiz tatlarından bihaber, kalabalıklar arasında âdeta bir gölge misali süzülmektir. 
Bu, varoluşun en acı inkârı, yaşam sevincinin hazin bir yitirilişidir; insanın kendi elleriyle kendi ruhuna ördüğü, çıkışı meçhul, kasvetli bir zindandır âdeta.
Hayatın inişli çıkışlı, engebeli yollarında yürürken yaşadığımız acılar, ruhumuzu ince ince sınayan imtihanlar kaçınılmazdır. 
Beklenmedik anlarda kapımızı çalan zorluklar, omuzlarımıza yüklenen ve altında ezildiğimizi hissettiğimiz ağırlıklar, bizi umutsuzluğun o soğuk, o soluk ve o karanlık girdabına doğru sürükleyebilir. 
Fırtınalar ne denli kudretli ne denli amansız eserse essin; aslolan, tüm bu badirelere rağmen yaşamın o tartışılmaz kutsallığına sığınmak, içimizdeki o sönmeye yüz tutmuş yaşam ateşini yeniden, daha bir güçle alevlendirmektir.
Muazzam ve sırlarla dolu varoluş serüveninde insanoğlunun nihai gayesi, ulaşması gereken asıl hedef nedir? 
Her birimize cömertçe bahşedilen bu paha biçilmez ömür, nasıl ve ne şekilde gerçek anlamına, aradığı huzura kavuşabilir? 
Yalnızca yaşamak, kendimiz için yaşamakla mesela?
Aslolan yaşamak ve ondan da öte, ondan da mühim olan yaşatmaktır. 
Yaşatmak için atılan her bir adım ne denli mütevazı, ne denli küçük görünürse görünsün, kâinata bırakılmış en değerli, en kalıcı izdir. 
İçten bir tebessümle bir kalbe dokunmak, bir el uzatarak bir düşeni yerden kaldırmak, umut dolu bir sözle bir ruhu yeşertmek yaralı bir ruha melhem olmak… 
Bunlar, fani hayatı anlamlı kılan, kısacık varoluşumuza paha biçilmez bir değer katan soylu ve erdemli eylemlerdir. 

Bu aziz vatan toprağında, gözümüzün nuru olan her bir ferdimizin değerini yüceltmek, onların onurlu, müreffeh ve mutlu bir yaşam sürmesi için omuz omuza vermek hepimizin ortak sorumluluğudur.

Ülkemizin aydınlık istikbali, insanımızın yüzündeki içten tebessüm ancak ve ancak bu topyekûn şuur ve sarsılmaz gayretle yeşerecektir.

Yaşatmak için bir olmak, yaşatmak için yorulmaksızın çalışmak; işte bizi millet yapan, bizi insan kılan en yüce, en vazgeçilmez ideal budur.