İnsanın insana yaptığına baktığınızda korkuyorsunuz insan türünden.

İnsanın nasıl canavarlaştığına şahit olduğunuzda, irkiliyor ve endişe ediyorsunuz gelecekten.

İnsanı insan olmaktan çıkarmamak lazım.

Hayat, var olmakla ölmek arasında, inişli çıkışlı bir yol.

Var olmak da, ölmek de, ikisi de elimizde olmayan, kendi irademiz dışında gerçekleşen olgulardır.

Var olmaya kendimiz karar vermediğimiz gibi, ölmeyi de kendimiz tercih etmiyoruz.

Hatta ölüp ölmemek bizim irademiz dahilinde karar verebileceğimiz bir tercih olsa, ölmemenin bir yolunu bulsak ilelebet yaşamayı tercih edeceğiz.

Ölüm bu manada insanın insan olmasına katkı sağlayacak müthiş bir ibret.

Yaşamımımızı irademizle şekillendirmeye çalışsak da, yaşadığımız hayat bizim tercihimiz üzerine kurulu değil.

Yaratıcının koyduğu değişmez bir nizam var.

Ömür dediğimiz bu yolculuk, farklı duraklardan geçerek akar gider.

İnsanın yaşlanıyor olması, yaşlandıkça güçten düşmesi, hastalık ve sıkıntılarla uğraşıyor olması dahi, bu hayatın ilelebet istenecek bir şey olmadığını ispatlar niteliktedir.

İnsan, zamanın kendisini yavaş yavaş tükettiğinin, azar azar ölüme yaklaştığının farkına varırsa akıllıca hareket etmiş olur.

Kim ister, acılar ve sıkıntılar içinde ilelebet bir yaşamı?!

Kimi zaman hayatın zorluğu karşısında "keşke hiç var olmasaydım" diyenler bile çıkar.

Aslolan yaşamak değil, nasıl yaşadığımızdır.

Bu yolculuğun en büyük sırrı, varlığımızın ve ölümlülüğümüzün bilincinde olmaktır.

Tüm varlığa da ölüme de saygı durmaktır, bunları kabullenmektir.

Bu kısa yolculukta, dünyaya ait olmayan bir varlık olarak dünyaya haddinden fazla bağlanmak, ölüm gerçeğini unutmak en büyük yanılgımızdır.

Bu dünya, ahireti kazanmamız için bize bahşedilmiş bir imtihan mahallidir.

İmtihanın kuralları içerisinde hareket etmek gerekir.

İnsan, fani olan dünyaya dört elle sarıldığında, kalıcı olanı ihmal ettiğinde kaybedenlerden olur.

Bu dünya, iki kapılı bir handır, birinden girer, diğerinden çıkarız.

Bize düşen, bu kısacık ömrü "adam gibi" yaşamak, geride hoş bir sadâ bırakmaktır.

Yoksa kazandığımızı sandığımız ne varsa, hepsi elimizden uçup gidecek, geriye sadece büyük bir hiç kalacaktır.

Ne mal, ne mülk ne de makam; fani olana tutunmak, kalıcı olanı göz ardı etmektir.

Tüm mesele, olmak ve ölmek arasında “adam gibi” yaşamaktır.

Gerisi lafı güzaftır.