Akıllı telefonlar, akıllı saatler, akıllı evler… Her şey “akıllı” oldu. Peki biz gerçekten daha bilinçli olduk mu?
Her geçen gün daha fazla cihazın hayatımıza girmesiyle birlikte konforumuz artıyor gibi görünüyor. Fakat bu konforun ardında, fark etmeden teslim olduğumuz bir bağımlılık yatıyor. Teknoloji bize kolaylık sunarken, bizden de bir şeyler alıyor: dikkatimizi, hafızamızı, hatta kendi seçimlerimizi.

Bir uygulama hatırlatmadan doğum günlerini unutur olduk. Eskiden hafızamızda taşıdığımız küçük detayları, şimdi cihazlarımızın belleğine bıraktık. Haritasız yol bulamaz hale geldik. Bir adrese ulaşmak için içgüdülerimize ya da insanlara sormaya güvenmek yerine, mutlaka bir ekranın yönlendirmesine ihtiyaç duyuyoruz. Ve en önemlisi: Düşünmeden, sorgulamadan seçimler yapar olduk. Kararlarımızın çoğu, bize sunulan seçeneklerle sınırlı kaldı.

Oysa insanı gerçekten ileriye taşıyan şey, kendi bilinçli seçimleridir. Akıllı cihazların değil, aklımızı kullanmanın zamanı geldi. Bir bildirim geldiğinde hemen bakmak zorunda değiliz. Bir uygulama indirmek, mutlaka kullanmak zorunda değiliz. Teknolojiyi reddetmek elbette mümkün değil. Ama asıl mesele, onun bizi yönetmesine izin vermemek. Çünkü teknoloji insanın hizmetinde olmalı; insan teknolojinin esiri olmamalı.

Gerçek gelişim, daha çok cihazla değil; daha çok farkındalıkla mümkündür. Akıllı evlerin duvarları arasında dolaşırken, kendi içimize dönmeyi unutmamak gerekir. Belki de en “akıllı” seçim, her şeyin ortasında durup şunu sormaktır: Gerçekten buna ihtiyacım var mı?