Tam tamına ilk bakışta 11 şehrimizi aslında bir ülkeyi derinden etkileyen bir depremler silsilesi ile karşı karşıyayız.

Depremler silsilesi diyorum çünkü 6 Şubat tarihinden sonra da artçı olmayan merkezi farklı ilçelerde olan depremler yaşıyor ülkemiz.

Depremin sosyal sonuçlarını ve toplumda ortaya çıkardığı travmaları geçtiğimiz haftalarda en ince ayrıntısına kadar olmasa da genel anlamda ifade etmeye çalıştık.

Sosyal boyutunun yanında depremin ekonomik boyutunun da çok önemli olduğunu söylemeye bile gerek yok.

Öncelikle yaşadığımız depremlerin maliyeti 85 milyar dolar civarındadır, bugün itibarıyla.

Maliyetin bu kadar büyük olmasının sebebi tek kelimeyle yıkılan her şeyin yeniden yapılmasıdır.

Öncelikle insanımızın sıcak bir yuvada konaklayacağı konutların inşa edilmesi, depremden etkilenen vatandaşlarımızın acil ihtiyaçlarının giderileceği sosyal harcamalar, yıkılmış ve yok olmuş olan yolların yeniden yapılmasının yanında onarılma ihtiyacı olanların onarılmaları.

Hastaneler, okullar, enerji nakil hatları, tüneller, köprüler, viyadükler ve otoyolların yeniden yapılması.

Telefon, elektrik, kanalizasyon, su ve internet şebekelerinin hasar görmüş olanlarının tekrar inşa edilmesi ya da onarılması.

Tüm bunların yapılmasının maliyeti kabaca bir hesapla toplam maliyetin yüzde 87’sini oluştururken bunların dışında depremin ekonomiye etkisine bakıldığında deprem sebebiyle milli gelirimizde yaşanacak kayıp ise toplam maliyetin yüzde 13’ünü oluşturmaktadır.

Böyle bir maliyetle karşı karşıya kalmamız bu yıl için yurtdışından ciddi miktarda kaynak ihtiyacımız olduğunu ortaya koymaktadır.

Bu yıl için 190 milyar dolarlık bir dış borç yükümüz varken üzerine deprem vesilesiyle eklenen rakamların üstesinden gelebilmek için çok ama çok çalışmaktan başka çaremiz bulunmamaktadır.

190 milyar doların 40 milyar dolarlık kısmını kamu kesimi yaklaşık 33 milyar dolarını Merkez Bankası ve 117 milyar dolarlık büyüklüğünü ise özel bankaların da dâhil olduğu özel sektör yapacak.

Görüldüğü üzere özel sektörün borç yükü son derece fazla bir de bu özel sektör şirketlerinde deprem bölgesinde olanlar var ise veya deprem bölgesinde olan şirketlerin özel bankalara olan kredi borçlarının ödenmeme riskini göz önüne aldığınızda durumun ne kadar ehemmiyet taşıdığı biraz daha rahat bir şekilde anlaşılabilir.

Özel sektörün dış borç yükünde özel bankaların yaklaşık borcu 53 milyar dolar seviyelerinde iken özel sektör şirketlerinin borç tutarı ise 64 milyar dolar civarındadır.

Şirket borçları bankaların borçlarının çok üzerindedir. Dolayısıyla bu şirketlerin ne kadarının deprem bölgesinde olduğu ve depremden direkt etkilendiği de bu borçların rahat ödenebilmesi anlamında önemli bir diğer konudur.

Vaziyet böyle iken düzenlenen yardım organizasyonlarında kamu bankalarının ve kamu kurumlarının yanında özel sektör şirketlerinin bu yardımlara katkıda bulunması çok ama çok önemlidir.

Yani devletin kendi kasasından bir yardımda bulunmasından öte bu topraklardan yıllardır kazanç elde eden dev şirketlerimizin taşın altına ellerini koyma dönemi bu günlerdir.

Her şirket bütçesi el verdiği miktarda değil bütçesini zorlayarak hızla oluşturulacak bir deprem fonuna katkıda bulunmalıdır.

Bunu yapabildiğimiz ve başarabildiğimiz noktada depremin ekonomik etkilerini en aza indirerek yolumuza kaldığımız yerden devam edebiliriz.

Yapamaz ve başaramaz isek maalesef yaralarımız canlarımızı acıtmaya devam eder.