Genç Türkiye Demokrasi tarihine baktığımızda, ideolojilerin oluşması ve yerleşik olarak ülke maslahatında rollerinin netleşmesinin de aslında yakın bir geçmişte olgunlaştığını görürüz.

1950'lerin sonuna kadar çok netleşmemiş ve retoriği gelişmemiş olan sol ve sağ kavramları, 1960 darbesi, 1961 Darbe Anayasası ve uluslararası dinamiklerin de etkisi ile Türkiye'de ideolojik bir sınır çizgisi çekmeye başladı. Büyük şehirlerdeki demografik dönüşüm, dünyada gelişen soğuk savaş kutuplarının etkisi, ve bir kısım genç kitleyi başarı ile etkisi altına alarak toplumsal bir manipülasyonla Türkiye'de popülarite kazanan sol hareket, ilk çıkış faaliyetlerinden itibaren sağlıksız bir oluşum göstermiştir. 1960'larda Türkiye'de, 27 Mayıs Darbesinin verdiği zafer duygusuyla son derece saldırganlaşan bu hareket, kimi zaman askeri vesayet destekli bir Baas rejimi kurmak, kimi zaman 'Halk Hareketi' adı altında örgütlenerek terörize bir atmosferle ülkeyi ele geçirmek, kimi zaman da iç savaş çıkarmak niyeti ile onlarca farklı fraksiyona bölünüyorlardı. Bu fraksiyonların ortak noktaları ve aslında temel hedef ve motivasyonları tekti; Türkiye'yi felakete sürüklemek. Bu kapsamda, bir kısmı Avrupa, bir kısmı ABD, bir kısmı Sovyet Rusyası kökenli gizli servislerin desteği ile silahlandırıldılar ve yurt dışında askeri eğitimler alarak Türkiye'ye geri döndüler. Bu azgın azınlık sayesinde, silahlı terör eylemlerinde hayatını kaybeden yüzlerce vatandaş, işgal edilen üniversiteler, soyulan bankalar, kaçırılan kadınlar ve çocuklar ve evlatlarını okula yollarken kalbi endişe ile çarpan milyonlarca anne baba... Solun Türkiye'ye hediyesi işte bu tabloydu.

Ta ki 1966 yılında Alparslan Türkeş liderliğinde kurulan Ülkü Ocakları, vatan aşkı ile dolu olan Ülkücü neferleri ile organize şekilde bu gidişata dur diyene kadar. Ülkücüler ülkenin her alanında, Komünist ideoloji maskesi ile Türkiye'yi emperyal güçlerin oyuncağı etme projesini yürüten güçlere karşı savaşmış ve ulusal bir felaketin önüne geçmişlerdir. Ülkücü Hareket'in lideri Devlet Bahçeli'nin tanımladığı üzere, 'Her birisi Yusuf yüzlü, kurt bakışlı, hilal kaşlı, Yunus gönüllü, Yavuz yürekliydi.' Ülkeyi felaketten kurtaran binlerce ülkücü şehidin ruhu şad olsun.

Alparslan Türkeş'in vefatının ardından Ülkücü davadaki en yakın yol arkadaşı olan Devlet Bahçeli, 18 Mayıs 1997'de yapılan MHP Kurultayında genel başkanlığa aday olmuş, demokrasi kürsüsünü yıkan zorbalara rağmen büyük bir teveccühle Ülkücü Hareket'in lideri olarak seçilmiş ve 1999 seçimlerinde büyük bir zaferle MHP iktidar ortağı olmuştu. Başbakan yardımcısı olarak hükümette görev aldığı ve seçimlere daha uzunca süre olduğu bir süreçte, Kemal Derviş eli ile Türkiye siyasetinin dizayn edilerek ülke için yeni bir felaket hazırlığını görmesi nedeni ile 15 Temmuz 2002 tarihinde erken seçim kararını ilan ederek ülkeyi bir kez daha lideri olduğu Ülkücü Hareket ile birlikte uçurumdan kurtardı.

Devletin içine habis şekilde sızan terör örgütünün her zaman hedefinde Devlet Bahçeli oldu. 15 Temmuz Kanlı Darbe Girişimi’nde devleti, milleti ülkeyi dimdik savunarak, Türkiye Cumhuriyeti'nin dönüm noktası haline gelen Cumhur İttifakı'nın Tayyip Erdoğan ile birlikte mimarlığını yaptı.

Bugün Türkiye, içindeki terörü temizlemişken, dünyadaki duruşu, jeopolitik riskler ve artan diplomatik gücü ile milletçe safları sıklaştırma zamanı gelmişken, 22 Ekim 2024 tarihinde yaptığı açıklama ile, Ülkücü Hareket'in lideri Devlet Bahçeli 'Terörsüz Türkiye' sürecini başlatan işaret fişeğini atmıştır. Bugün terörsüz, huzurun, barışın, toplumsal refahın hakim olduğu bir ülkede yaşamamız için gereken atılımlar hızla atılıyor. Bir ülkede, terör olmaması ve huzur ortamının hakim olmasına kim karşı çıkabilir? Tabii ki o ülkeye düşman olanlar, o ülkenin geçmişine, geleceğine, ortaya koyduğu, koyacağı vizyona düşman olanlar istemezler böyle bir huzur ortamını. 18 Mayıs 1997'de demokrasi kürsüsünü yıkanlar gibi bugün de barış huzur aydınlık gelecek sürecini yıkmak isteyenler oluyor ve olmaya da devam edecek. Ancak girilen bu yolda Ülkücü Hareket ve Bilge Lider Devlet Bahçeli'nin kararlı duruşu ile bir kez daha Türkiye'nin rotası aydınlık geleceğe doğru hızla ilerleyecektir.