Önceki iki yazımda, “İyilikle kötülük aslâ bir olmaz; (o halde) sen kötülüğü iyilikle karşıla (ve güzellikle savuştur). O zaman aranda düşmanlık olan kişinin can dostun gibi olduğunu görürsün.” (Fussilet 41:34) ayetinden söz etmiş ve ihsanı/iyiliği nasıl anladığımı açıklamıştım. Bu hafta da aynı konuyu incelemeye devam etmek istiyorum.

(1960’lı yıllardan bu yana) “Bireyin ve Toplumun Değişim Yasalarını Araştırma” üst başlığı altında bir dizi kitap yazdım ve her kitabın başlığını da çoğunlukla bir Kur’an ayetinden iktibas ederek ya da vahiyden esinlenerek belirledim.

İdfa’ billetî hiye ahsen: kötülüğü iyilikle karşıla” âyeti çerçevesinde modern sosyoloji ve psikoloji bilimleri alanında uzun araştırmalar yapılmalı ve bu araştırmaların sonuçları okullarda ders olarak okutulmalı, bu sonuçlara ilişkin çalıştaylar ve uygulamalı eğitimler yapılmalı, öykü yazıları yazılmalı, diziler ve filmler çekilmeli, benzer etkinliklerle bu yasanın anlaşılması sağlanmalıdır.

Esasen bireyin ve toplumun değişim yasalarını ortaya koymak, okullarda ve üniversitelerde büyük bir ihtimamla ilgi gösterdiğimiz doğanın ve maddenin yasalarını ortaya çıkarmaktan çok daha önemlidir. Zira doğaya ve maddeye boyun eğdiren yasayı keşfetmenin kıymeti, insanın doğru yönlendirilmesine bağlıdır.

İhsan/iyilik modelinin uygulanması özel durumlar gerektirmez. Kötü ile iyi aslâ eşit olmaz. Âyet, kötülükten kaçınmamızı ve kötülüğe en iyi seçenekle karşılık vermemizi emretmektedir. Bu davranış modeli evde, iş yerinde, kamu sektöründe ve siyaset alanında rahatlıkla uygulanabilir. Âyet, bu davranış modelinin sonuçta düşmanı bile yakın bir dosta dönüştürme garantisi vermektedir.

Hudeybiye barış antlaşmasında, Rasulullah (sas), antlaşmayı ihsan/iyilik modeline uygun olarak düzenlemişti. Bu antlaşmaya göre Müslümanlar, Kureyş’ten kaçarak kendilerine sığınan Müslümanları iade edeceklerdi.

Elbette bazı yasaları keşfetmek ve nasıl çalıştığını anlamak, hele de bunları başkalarına anlatmak zordur. Çünkü dünya genelinde içinde yaşadığımız toplum bize ihsan/iyilik modelinin mantıksız olduğunu fısıldamaktadır. O kadar ki, Ömer bin Hattab bile antlaşmanın bu fıkrasına şiddetle itiraz etmiş ve şöyle demişti: “Ne karşılığında dinimizden taviz veriyoruz (ve bu zilleti kabulleniyoruz)?” Ancak daha sonra gelişen olaylar, bu maddenin Müslümanların çıkarına nasıl hizmet ettiğini göstermiştir. O kadar ki, Kureyş, (ısrarla antlaşmaya koyduğu) bu maddenin lağvedilmesini bizzat kendisi talep etmiştir.

Değişimin yasaları hakkında yazılar yazdım. Ancak bu yasaları gerektiği şekilde keşfettiğimi ve yeterince açık şekilde izah edebildiğimi zannetmiyorum. Benim ısrarla yapmak istediğim şey, bu tür yasaların varlığını, bunları açığa çıkarma ve insanlığın emrine sunma ihtiyacını vurgulamaktır. İnsanın da dahil olduğu bütün evrenin bizim emrimize sunulduğunu idrak ettiğimizde, kalplerimizde insanlara ilişkin hiçbir kin ve garez kalmayacaktır.[1] Bizler hatalarımızın karşılığında cezalandırıldığımızda kâinatın ve maddenin yasasına kin ve düşmanlık beslemeyiz. Zira onlardan bir zarar görmüşsek, yasaya aykırı davranarak yanlış yapan biz olmuşuzdur. İşte aynı şekilde insan davranışının da yasaları vardır (ve bu yasalara uygun davranmamız gerekmektedir).

Nasıl ki kuru bir tahta elektrik akımını iletmezse ve bu bir yasa ise aynı şekilde insanın da toplumun da kendine has yasaları vardır. İncil’de bu konuya ışık tutabilecek bir pasaj bulunmaktadır. Hz. İsa’ya; “Kardeşim bana kaç kere yanlış yaptığında bağışlamalıyım? Mesela yedi kez yanlış yapsa da bağışlamalı mıyım?” diye sorulduğunda şöyle cevap vermiştir: “Sana yedi kez demiyorum, bilakis yetmiş kere yedi kez hata yapsa yine bağışlamalısın.”[2] Bu cevap, esasında affetmenin dışında (kesin) bir yol olmadığını gösteren başka bir göstergedir. Dolayısıyla, kötülüğe en iyi seçenekle karşılık vermek her zaman geçerli bir yasadır.

Kötülüğe en iyi şekilde karşılık vermek”, karşıdakini 180 derecelik bir dönüşüme uğratan bir değişim ve boyun eğdirme yasasıdır. Ancak bu yasanın işlemesi ve sonuç vermesi için öncelikle kendimizin diğerine karşı davranışlarımızda 180 derecelik bir değişim gerçekleştirmemiz gerekir. Bu da, alışılmışın dışında bir nefes alma tekniği geliştirmemizi gerektiriyor. İlk bakışta, bu yeni nefes alış ve yeni hayat tarzını bizi boğacakmış gibi hissetmemiz de doğaldır…

Çeviri: Fethi Güngör

[1] Müellifin sözü şu âyeti hatırlatmaktadır: “Sonradan gelecek olanlar şöyle derler: Sahibimiz (Rabbimiz)! Bizi ve bizden önce inanıp güvenmiş olan kardeşlerimizi bağışla; kalbimizde müminlere karşı bir kin oluşturma; Rabbimiz! Şüphesiz Sen çok şefkatlisin ve ikramın boldur.” (Haşr 59:10). (Çeviren).

[2] Pasajın tamamı için İncil’in Türkçe yeni çevirisine bakılabilir: Matta 18/22, incil.info. (Çeviren).