Pazar kahvaltısını çocuklarla birlikte Haliç sahilinde yaptık.

Sahil boyunca oluşan deniz kıyısındaki kirliliği görmezden gelerek ve rüzgarın güzelliğiyle kokunun ulaşmadığı noktaya oturarak keyifli bir kahvaltı ettik.

Kahvaltı için seçtiğimiz park, Recep Tayyip Erdoğan’ın Büyükşehir Belediye Başkanlığı döneminde uygulamaya geçirilmiş, Haliç sahili boyunca uzanan milyonlarca metrekarelik yeşil alanlardan biriydi.

Gölgesine oturduğumuz ağaç ise yine Erdoğan’ın vizyonuyla dikilmiş 10-15 yaşında bir ağaçtı.

Tıpkı parka ulaşmak için geçtiğimiz yolu bir ormanlık yolda seyahat ediyor hissiyle çift taraflı bezeyen ıhlamur ağaçları gibi, bugün İstanbul’da hangi köşeye gitseniz bir Erdoğan gölgeliği bulabiliyorsunuz.

Metrobüsle seyahat ederken özellikle dikkat edin. E-5 güzergâhı boyunca yüz binlerce ağacı fark edecek, kavşaklarda 20-25 yıllık devasa ağaçların yükseldiğini göreceksiniz.

İstanbul bu yeşilliğe ve tertemiz havasına kolay ulaşmadı.

AK Parti’nin iktidara geldiği 2002 yılından itibaren günübirlik politikalar yerine önce ülkenin ihtiyaç duyduğu en zaruri yatırımları planlayan, çürük ve köhnemiş okul ve hastane binalarının tümünü yenileyen Erdoğan sayesinde bugün dünyanın çaresiz kaldığı koronavirüs illeti karşısında çok daha güvenilir sağlık sistemine sahibiz.

Deprem tehlikesiyle yüz yüze olan bir şehirde çocuklarımızı gönderdiğimiz okulların neredeyse tamamı artık depreme karşı güçlendirilmiş ve güvenli binalar haline geldi.

İşte bu vizyon sayesinde bugün İstanbul’da bir nebze de olsa nefes alabiliyoruz.

Hatay’da; PKK terör örgütünün sabotajıyla başlayan ve Türkiye’nin ciğerini yakan orman yangını karşısında adeta dut yemiş bülbül kesilenler, ne hikmetse dün Gezi Parkı’nda iki ağacın yeri değiştirildi bahanesine sığınarak ülkeye ve İstanbul’a milyarlarca lira zarar verenlerle aynı kişiler.

Aynı yüzsüzler,  İstanbul’da Erdoğan’ın diktiği milyonlarca ağacın gölgesine oturup, ellerine telefonlarını alarak PKK-HDP güzellemesi yapmaya devam ediyorlar.

Bu yüzsüzlüğün son icraatı İstanbul’da yaşayan herkesin gözünü gönlünü doyuran dikey bahçeleri kazımak oldu. Taraflı tarafsız kime sorsanız, her biri adeta sanat eseri olan dikey bahçelerin zorunlu olarak beton duvar kullanılan viyadük-kavşaklardaki beton görüntüsünü bitirdiğini, İstanbulluların gönlüne ferahlık kattığını kabul edecektir.

İstanbul gibi dünya metropolü bir şehri yönetecek vizyona sahip olmayan ve dikey bahçeleri yaşatmaktan aciz olan İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin mevcut yönetimi, çareyi kazımak ve yerine Avrupa’nın en kasvetli banliyölerinde kullanılan boya badanayı ikame etmekte buldu. Bir de utanmadan İstanbul halkının karşısına geçip saygısızca elleri cebinde açıklama yaptılar.

25 milyar TL bütçesi olan bir şehirde iddialarına göre yıllık 12 milyon TL maliyeti olan dikey bahçelerden tasarruf etmek amacıyla bu kazıma işlemini yapmışlar.

Bu maliyetin İstanbul gibi nüfusu 20 milyona ulaşmış bir şehir için ne anlama geldiğini, İstanbul’un şu an ki belediye başkanı olan Ekrem İmamoğlu’nun bir önceki dönem yönettiği Beylikdüzü’ndeki süs bitkileri harcamalarına bakarak çıkarabilirsiniz.

Müteahhitlik şirketi ile diktiği beton binalar sayesinde nam salan İmamoğlu, sadece 350 bin nüfusu Beylikdüzü Belediyesi’nde her yıl en az 3 milyon TL’yi süs bitkilerine ve peyzaja harcıyordu.

Müteahhit bir belediye başkanı tarafından atandığını unutan İBB Genel Sekreter Yardımcısı, M. Polat isimli bir şehir plancısı İstanbul’un AK Parti tarafından betonlaştırıldığı yalanını uydurmak gibi ikiyüzlülüğe de başvurdu sosyal medyada.

Bu arkadaşa İstanbul’da devasa binaların dikildiği ilçeleri hatırlattım, bir kez daha sayıvereyim.

Beton için rezidans yolsuzluklarıyla gündeme gelen CHP’li Battal İlgezdi’nin yıllarca başkanlık yaptığı, sol yumruğuyla halk insanı şovları yapan eşi Gamze İlgezdi’nin rezidans skandallarıyla meşhur Ataşehir’e bakabilirsin sayın genel sekreter.

Ataşehir’in yanı başındaki CHP’li Kadıköy ilçesi İstanbul’un nasıl betonlaştırıldığına dair size yeterince ipucu verecektir. Bir plancı olarak devasa kulelerin dikildiği Dolapdere- Pangaaltı hattının CHP’li Şişli Belediyesi ‘ne bağlı olduğunu da sanırım biliyorsundur.

Levent’ten Maslak’a doğru gidersen, CHP’li Beşiktaş Belediyesi’nin sınırları içindeki betonların arasından geçip CHP’li Sarıyer Belediyesi’ne bağlandıktan sonra peşi sıra rezidanslar dikilen Ayazağa’ya ulaşabilirsin. Bu rezidanslarda hangi CHP’li başkanın ne kadar süiti olduğunu da sen araştır bir zahmet.

Tüm bunları yazmamın bir sebebi var. Test sürüşleri yapılmış metroyu kendi eseriymiş gibi pazarlayan hırsızlar yarın İstanbul’un ağaçlarını da biz diktik diye sahiplenirler. Bu yüzden not düşüyorum.

Çünkü bu eser hırsızları cesaretlerini rakiplerinin insafından, vicdanından merhametinden alıyorlar.

Ne yaparlarsa yapsınlar, Erdoğan’ı ülkeye millete vatana olan sevdasından vazgeçiremiyorlar.

En çok da buna uyuz oluyorlar.