Bu yıl 8 Mayıs Cuma gününe denk gelen 15 Ramazan Dünya Yetimler Günü vesilesiyle bir kez daha yetimlerimizi hatırlama fırsatı bulduk. Yetim Vakfı başta olmak üzere pek çok kurum kuruluş yetimlerle ilgili çalışmalar yapıyor, raporlar hazırlıyor.

Bu yıl raporlarda benim dikkatimi çeken ve altı çizilmesi gereken önemli bir husus var. Sosyal yetim kavramı… Bu kavramı, birkaç yıldır Yetim Vakfı gibi STK’lar konuşulur hale getirmeye çabalıyor.

Yetim kelimesi Arapça’da “yalnız olmak, tek başına kalmak” anlamına gelen yütm kökünden türüyor. Bizim dilimizdeki yitirmek kelimesinin kökeni de aynı.

Burada bir detay var. Yetim sadece fakir çocuk demek değil. Zengin bir çocuk da babasını kaybettiği andan itibaren yetim olarak tanımlanıyor.

Sebebi ise nafakasını temin etmenin yanı sıra çocuğun haklarını koruma ve özellikle ruhen ve fiziken hayata hazırlama ve yetiştirmede babaya biçilen rol.

Sosyal yetimlik kavramı ise anne ve babanın hayatta olduğu halde çocuğunu terk etmesi, ihmal etmesi, kötü davranması, istismar etmesi, babanın alkol, kumar gibi bağımlılıkları yüzünden çocuklarına hayatı zindan etmesi, kariyer, geçim gibi kaygılarla ya da keyfi olarak çocuğundan ayrı yaşaması ve yoğun bir iş temposu gibi gerekçelerle evini ihmal etmesi gibi durumlar için kullanılıyor.

Türkiye’de 355 bin annesi, babası, hem anne hem babası olmayan çocuk var.

Yetim Vakfı raporuna göre 720 bin çocuk çalışıyor. Son iki yılda 265 bin 428 çocuk, anne babasının boşanması nedeniyle anne ya da babasıyla yaşamaya başladı. Yani resmiyette yetim ve sosyal yetimlerin toplam sayısı 1,5 milyon.

BM’ye göre dünyada yetimhanelerde 2.7 milyon çocuk var. Bu çocukların en az yüzde 90’ının anne-babası hayatta…

Şimdi; yetimliği tanımlarken söylediğimiz babanın gözeticiliği, çocuğunu yetiştirmedeki rolünden hareketle bir soru soralım:

Türkiye’de bugün kaç çocuğun babası hayatta ve kaç baba çocuğunu yetiştirme iradesi gösterebiliyor?

Bu cümleyi, lütfen, evinin yuvasının başında olan çoluk çocuğunun rızkını temin eden ve ailesiyle alakadar olduğunu zanneden tüm babalar da düşünsün.

Yani, işinden evine gelen, koltuğuna oturan, eline televizyonun kumandasını alan, televizyonda izleyecek bir şey bulamadığında bu kez telefonuna sarılan, sosyal medya uygulamalarında başı dönünce telefonu bırakıp yeniden kumandayı eline alan tüm babalar…

Yukarıdaki tanımlara göre şimdi bu babaların çocuklarının karnının doyuyor olması, sıcak bir yuvalarının olması o çocukların yetim olmadığı anlamına mı geliyor?

Şu an dünyada resmi sayılara göre 153 milyon, gayriresmi sayılara göre 400 milyon yetim çocuk olduğu belirtiliyor. Şundan emin olabilirsiniz, bu çocukların yüzde 90’ının öyle ya da böyle bir şekilde karnı doyuyor. Naylon branda altında da yaşasalar bir şekilde soğuktan, sıcaktan korunmanın yolunu buluyorlar.

Allah birilerini de onların rızkına vesile ediyor.

Derdimizin daha iyi anlaşılması için şöyle söyleyelim:

Şimdi bu babasız milyonlarca çocuğa şöyle bir teklif yapsak.

“Size babanızı geri vereceğiz. Ama ömür boyunca bu naylon çadırlarda yaşamaya devam edeceksiniz, ya da sizi lüks evlere yerleştireceğiz. Ve orda yaşayacaksınız. Ama babanız olmayacak. Birini seçin desek sizce hangisini seçerlerdi?

Peki siz hangisini seçerdiniz?