Önceki gün Azerbaycan’daydım. Bakü’de kaldığım otelin girişindeki “papatyalar” gözüme ilişti. “Sathi nazar” ve “gaflet uykusu” sebebiyle oluşan “ülfetten” dolayı, sadece “süs” olarak gördüğüm papatyalar, “tefekküre” dalmama sebep oldu. O çiçekler, Sanî’in vahdaniyetini ilan eden bir “mühür”, bir “turra” ve bir “sikke” idi. Arz ve talebin kime ait olduğunu belirtmek adına yapılan yazışmaların altına atılan “imza” gibiydi her biri. Cenabıhak, kainattaki her bir zerreyle, her yere imzasını atmıştı. O imzaları, bizlere gösteren Rabb’ime nihayetsiz şükürler olsun. Hak Tealâ’nın, mülkün kendisine ait olduğunu ve tasarruf hakkının da sadece kendisinde bulunduğunu ilan etmesi ve onları bizlere gösteriyor olması da ayrı bir lütuf idi. Söz konusu düşüncelerimi aktardığım, Bakü’nün önemli iş adamları Eldar ve Valeh beyler de hayretlerini gizlemeden “Neden sadece papatya?” diye sordular… “İşte asıl düğüm noktası, sorduğunuz soru…” diye cevap verdim.

Evet, her bir papatya Allah’ın varlığını gösteren ve her şeyin onun tasarrufunda olduğunu bildiren bir imza ise; her bir ağaç, mün’imin yani nimeti verenin O olduğunu gösteren bir sikkedir. Her bir hayvan, rezzakın O olduğunu beyan eden bir turradır. Her bir insan ise binbir isme ayinedarlığı cihetiyle tecelliyat-ı zatiyeyi ilan eden bir dellaldır. Örnekleri daha da çoğaltabiliriz. Vesselam…

MEHMET OKUYAN DA TARİHE NOT DÜŞMÜŞ!..

Kur’an’ı anlamak için, peygamberlere ihtiyaç yoktur…” diyen hadsizlerin varlığı artık aşikâr oldu. Bu tipler, kimi zaman FETÖ terör örgütü lideri gibi süslü kelimeler kullanarak insanları yoldan çıkarır. Kimi zaman da Mustafa İslamoğlu gibi pervasız bir üslupla, risalet müessesesine laf eder… “Kur’an anlaşılır bir kitaptır; müfessire ihtiyaç yoktur.” şeklindeki mesnetsiz ve sinsi fikirlerine dayanak noktası bulurlar. Evet o dayanak noktasında bir doğruluk payı bulunabilir. Bu tarz efkâr-ı batıla sahipleri; en büyük, en müstakim, en beliğ, en mümtaz ve en vazıh müfessir olan Peygamberimiz (sav)’i tenzil ederken kendilerini de rezil etiklerinin farkında değiller. Zira kendileri de müfessir (!) olduklarını beyan etmeye başlamışlar ki; Kur’an’ın böyle müfessirlere (!) asla ve kat’a ihtiyacı yoktur.

Efendim, mezkûr zevat gibi Mehmet Okuyan da kendince bir tefsir (!) yazarak talihsiz akıbeti için tarihe not düşmüş. Ne diyelim, Allah kimseyi şaşırtmasın ve şaşırtacak kadar da şımartmasın… 

BÜTÜN BATIL SİSTEMLERİN KÖKÜ KURUSUN!..

Keşful Envar Külliyatı Müellifi Mehmet Doğan (Molla Muhammed), Risale-i Nur Külliyatı’ndan on dokuzuncu sözü, “Evsaf-ı Muhammediyye (ASM)” ismiyle şerh etti. Cenabıhak, bu eser hürmetine, âlemde risalet müessesini hâkim kılsın. Başta deizm olmak üzere, İslam dini aleyhindeki bütün beşeri sistemlerin kökünü kurutsun…

DUA VE İBADETİMİZ OLMASAYDI!..
Şahsiyet-i Muhammedi” ile, “Hakikat-ı Muhammedi” (sav) ayrıdır. Zira Hakikat-ı Muhammedi (sav), hakikati vahiy olmakla birlikte, bütün peygamberlerin hakikatını taşımaktadır. Onun için Cenab-ı Allah “Levlâke levlak lema halaktül eflak”  Yani; “Yâ Muhammed! Sen olmasaydın, sen olmasaydın felekleri yaratmazdım.” kudsi hadisiyle bu hakikati ifade etmektedir. Bu sebeble Resul-i Ekrem (asm)’a “Sultân-ı Levlâk” denilmiştir. Bu hadîs-i kudsîdeki (Kef) muhâtab zamîrinden murâd, Hz. Peygamber (asm)’ın şahsiyyet-i beşeriyyesi değil; belki umûm kainatla alâkadâr olan risâleti murâddır. Bu hadîs-i kudsî ise şu âyet-i kerîmelerin ifade ettikleri hakikatin hülasasıdır: “Ben, cinleri ve insanları yalnız bana ibadet etsinler diye halk ettim.Zariyat 56, “Ey Resulüm! De ki; eğer dua ve ibadetiniz olmasaydı ne ehemmiyetiniz olurdu?Furkan 77.

Evet Cenabıhak, kâinatı insan için; insanı da ibadet için halk etmiştir. Demek insanın ibadeti olmazsa insanın yaradılışı “abes” ve “hikmetsiz” olacaktı. Dolayısıyla kâinatın yaratılmasının da bir manası olmayacaktı. İnsanın ibadeti ise ancak Resul-i Ekrem (asm)’ın ve avenelerinin resul olarak gönderilmelerine ve beşere nasıl ibadet edeceğini öğretmelerine mütevakkıftır. O hâlde denilebilir ki; eğer Resul-i Ekrem (asm) ile avenesi olan peygamberler olmasaydı beşer, Cenabıhakk’ı tanıyıp iman ve ibadet edemeyecekti. Dolayısıyla kâinatın yaratılması da abes olacaktı. Sâni’-î Hakîm de abes ve israftan münezzeh olduğu için, kâinatı ve insanı yaratmayacaktı. O hâlde mezkûr hakikatten dolayı, yukarıdaki kudsî hadîsin ayn-ı hak ve hakikat olduğu bedâheten anlaşılmış oluyor.

ARİF OLAN ANLAR!.. 

Deizm denilen safsata”, sadece risalet (peygamberlik) müessesesini inkâr eder gibi görünse de aslında “Allah’ı inkârdır”. Çünkü Allah, Nisa Suresi’nin 150 ve 151. ayetlerinde “Allah’ı ve peygamberlerini inkâr edenler, Allah ile peygamberlerini birbirinden ayırmak isteyenler, ‘Bir kısmına inanırız ama bir kısmına inanmayız’ diyenler ve bunlar arasında bir yol tutmak isteyenler yok mu; işte gerçek kâfirler, bunlardır ve biz kâfirlere alçaltıcı bir azap hazırlamışızdır.” buyurmuştur. 

Biz, deizm fikrini taşıyanların inandığı yaratıcıya (!) değil, Peygamberimiz Hazret-i Muhammed (sav)’in bize bildirdiği Allah’a iman ediyoruz. Dolayısıyla onlarla aynı inancı paylaşmıyoruz…

Selam ve dua ile
Fiemanillah
...