Bazı sabahlar yataktan kalkmak zor gelir. Perdeler açılsa da içini aydınlatmaz gün ışığı. Aynaya bakmak istemezsin; çünkü bakınca sadece yorgunluk görürsün, neşe değil. En sevdiğin kahvenin bile tadı yoktur. Sessizce başını öne eğdiğin bir anda, içinden bir ses fısıldar: “Hep böyle mi olacağım?”
İşte tam da o anlarda kişisel bakımın gerçek anlamı devreye girer. Krem sürmek, saç şekillendirmek, spor yapmak elbette birer özen göstergesidir. Ama bazen asıl ihtiyaç duyduğun şey; yalnızca anlayış, yalnızca şefkattir. Kendine…
“Bugün iyi hissetmiyorum ama bu da geçecek.” diyebilmek büyük bir adımdır. Kendine alan tanımak, kötü hissetmenin insan olmakla ilgili olduğunu kabul etmek… Her zaman dik durmaya çalışmak, her duyguyu kontrol etmeye çalışmak yorucudur. Ve insan, bazen sadece yorulur. Bu kadar basit.
Çünkü hayat yalnızca yükselişlerden ibaret değil. Bazen tökezleriz, bazen tamamen düşeriz. Her şey üst üste gelir, kontrol elimizden kayar. Ve asıl mesele, düştüğünde kendine nasıl davrandığındır. Kendini suçluyor musun? “Yine başaramadım” mı diyorsun? Yoksa “Bu da benim bir hâlim ve ben buna da saygı duyuyorum” diyebiliyor musun?
Kendi kendine kızmak kolaydır. Ama kendine sarılmak, kendini anlamak ve o en savunmasız anında bile yanında olmak… İşte bu, gerçek bakımın en saf hâlidir. Çünkü en derin yaraları, en nazik dokunuşlar iyileştirir. Ve o dokunuşu dışarıda aramak yerine içinden başlatmak, insana kendini yeniden kazandırır.
Bedenini şımarttığın kadar, ruhunu da şımart. Cildine bakım yaptığın gibi duygularına da bakım yap. Bir gün krem sürmeyi unutabilirsin, makyaj yapmayabilirsin, spor atlayabilirsin. Ama kendini sevdiğini, olduğun hâlinle kabul ettiğini asla unutmamalısın. Çünkü kişisel bakım; yalnızca iyi günlerde değil, en çok zorlandığın günlerde, kendine anlayış gösterebilmektir.