Dünyanın yaşadığı pandemi birçok alışkanlıkları değiştirecek gibi gözüküyor.

Örneğin sağlık ve gıda sektörlerine devletler bundan sonra bundan önceki dönemlerdeki stratejilerine göre çok daha farklı yaklaşacaklar.

Güçlü devlet, orta güçte devlet ve güçsüz devlet ayırımındaki temel noktalar değişime uğrayacak.

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) ve Avrupa Birliği (AB) gibi dünya üzerinde büyük etkiye sahip organizasyonlar salgın döneminde yetersiz kalmalarının sebeplerini arayarak şapkalarını önlerine koyacaklardır.

Bunu yaparken bu döneme kadar yaptıklarını, yapmak istemelerine rağmen yapamadıklarını ve yapmadıklarının çetelesini çıkarıp bir sonuca gitmek durumunda kalacaklardır.

Dünya ülkeleri gelişmişlik ölçüsü olarak sadece ekonominin yeterli olmadığının farkına varmıştır.

Dünya ülkeleri gelişmişliklerinde sadece güdümlü-güdümsüz füzelerin, uzaya gönderilen askeri uyduların, çok hızlı menzile ulaşan füzelerin, askeri denizaltıların, insanlı-insansız hava araçlarının, tankların, topların, asker sayılarının vs. yeterli olmadığının da farkına varmıştır.

Ülkeler elinde bulundurduğu her türlü güç ile mazlum coğrafyalarda ki insanların ellerinde bulunan kaynakları sömürmek suretiyle de gelişmişlik düzeylerine katkı da bulunamayacaklarının farkına varmıştır.

Tüm bunların yanında ülkeler gelişmişliklerinde sadece nüfus sayılarının da yeterli olmadığının farkına varmıştır.

Farkına varmıştır diyorum bunu bir ümitlenme olarak değil süper güç diye tabir ettiğimiz ülkelerin bir salgınla mücadelede ne duruma düştüğüne şahit olduğumuz için altını çizerek defalarca söylüyorum.

Önümüzdeki süreçte artık ülkelerin gelişmişlik düzeyi ölçütlerine çok daha farklı kavramlar girmeye başlayacaktır.

Bu noktada sağlık ve temel gıda ihtiyacıyla ilgili tüm faktörlere sahip olabilmek bir gelişmişlik argümanı olarak önümüzde durmaktadır.

Böyle bir argümana sahip olabilmek için de tarım ve hayvancılık sektörüne yapılan yatırımların tekrar hızlı bir şekilde gözden geçirilmesi, sonrasında eksik olunan konularda yeni yatırımların planlanıp uygulamaya sokulması, bu sektörlerle ilgili olduğu için de su kaynaklarında ki kullanım verimliliğinin en üst düzeye çıkarılması ve hepsinden de önemlisi öncelikle bu sektörlerde sonrasında tüm sektörlerde yerlilik ile milli olmanın önemine binaen hareket edilmesi çok ciddi aynı zamanda da hızlı bir şekilde gerçekleştirilmelidir.

Sadece bu sektörlerde değil teknoloji, savunma sanayi, üretimin gerçekleştiği her alanda ve eğitim sektörlerinde de yerli ve millilik üzerinde kararlılıkla durulmalıdır. Bu kararın arkasında her kime ne düşüyorsa da yapmalıdır.

Aslında bu salgın bize şunu da gösterdi insanların kalabalık olarak yaşadıkları şehirlerde yayılım çok hızlı olurken daha az insanın yaşadığı sık bir arada bulunulmayan şehirlerde yayılım oldukça düşük seviyelerde.

Dolayısıyla büyük şehirlerde yaşayan fakat ekonomik sıkıntı çeken insanımızın kendi köylerine, kasabalarına ve şehirlerine dönerek devletin de vereceği desteklerle bu sektörlerde faaliyet göstermeye başlayabilir.

Yerli tohumlarımızdan üreteceğimiz her türlü sebze ve meyvanın hasatlarını maksimum seviyeye çıkarmalı, hayvancılık vesilesiyle elde edeceğimiz ürünlerin tamamını ülkemizin menfaatleri doğrultusunda kullanabilmeli ve elimizde bulunan su kaynaklarının verimliliğini artırarak sudan her iki sektörde de en üst düzeyde yararlanabilmeliyiz.

Pandemi Türkiye’de her alanda yerli ve milliliğin yaygınlaştırılması anlamında bir milat olabilirse ülkemizin yenidünya da mükemmel bir güç sahipliğini elde edebilir.