Ali Koç’un 20 yıllık Aziz Yıldırım diktasına son verdiği 2018 seçimlerinin ardından kaleme aldığım yazıda, taraftara seslenerek “Sabredin, zaman verin” demiştim. Taraftarın yönetim üzerinde özellikle sosyal medya üzerinden yoğun bir baskı kurduğunu, yönetimin de taraftarı memnun etmek adına bir dizi hatalı karar aldığını belirterek şu satırları kaleme almıştım “Sürekli olarak yönetime baskı yaparak istediğini almaya çalışmak yönetimi de hata ve hatalara sürükleyecek ve taraftarın beklediği 'İyi futbol, güzel sonuç' hiçbir zaman ortaya çıkmayacak.”

**
Aradan geçen yaklaşık 3 yılda adeta beni haklı çıkaran gelişmeler yaşandı. Yönetim taraftarı memnun etmek adına birbiri ardına yaptığı hatalar, bir türlü sonuç getirmedi. Cocu, Yanal, Bulut ve nihayetinde Belözoğlu hamleleriyle kulüpte yaşanan kriz adeta daha da derinleşti. Bir türlü sağlanamayan istikrar sürekli değişen kadrolar, hocaların birbirinden farklı oyun anlayışları benimsemesi olumlu bir netice vermeyecekti, vermedi.

**
Ali Koç ilk kez bu yıl başkanlık yapmaya başladı. Taraftar etkisinden sıyrılarak akılcı bir politika benimsedi evet bazı hatalar yine oldu. Caulker transferi vb. ama eski dönemlere nazaran daha tolere edilebilir hatalar bunlar. Yaklaşık 20 yıldır sadece sonuçlarını takip ettiğim kulübün maçlarını yeniden seyretmeye başladım. Sosyal medyadan biraz daha gelişmeleri takip etmeye çalışıyorum.

**
Sosyal medyada özellikle Cocu, Yanal, Bulut facialarının ardından Vitor Pereira’ya oldukça büyük bir destek var. Fakat bu destek çok kırılgan. Her an olası bir kötü sonuçta darağacı kurulmaya müsait bir ortam var. Bunun son örneğini Eintracht Frankfurt’la oynanan Avrupa Ligi maçından gördüm. Müthiş bir mücadele örneği sergileyen takım, son dakika kaçan fırsatla 2 puan kaybetti. Sahada göze hoş gelen bir oyun, mücadele, hatta maçın sonlarına doğru Osayi Samuel’in yaşadığı tartışmaya takımın verdiği reaksiyon “Takım ruhu” kavramının gözle görülür örneği oldu.

**
Fakat taraftar anlam veremediğim bir çıldırmışlık hali yaşıyor. Skor odaklı yaklaşıyor hala. 20 yıllık Yıldırım diktasının ardından takımı toparlamak kolay olmayacaktı, olmadı da zaten fakat takımı toparlama adına yapılan en doğru hamleler de taraftarların anlamsız tepkileri yüzünden heba olmanın eşiğinde. Pelkas ciddi anlamda taraftarın gözbebeği, takımın en sevilen oyuncularından. Son dakika kazanılan penaltının kim tarafından kullanılacağı elbette ki tartışılır ama Pelkas’ın kaçırdığı bir penaltı yüzünden linç edilmesi tartışmaya kapalı bir konu.

**
Sosyal medyada hemen Baroni’nin Avrupa Ligi Yarı Final maçında kaçırdığı penaltı ile kıyaslayanlar oldu. Biri yarı final maçı, biri grup maçı. Üstelik ilk maç. Bu akıl tutulmasına anlam vermek ve kaçan bir penaltıyla sahada olduğu sürece her şeyini ortaya koyan ve kazanmayı taraftardan bile daha çok isteyen bir oyuncunun linç edilmesi kabul edilemez.

Pereria da Pelkas’a sahip çıkarak, "Pelkas'ın o penaltıyı atacak kalitesi var ama dünyanın en iyi futbolcuları da penaltı kaçırıyor. Biz bir aileyiz, kazandığımızda da, penaltı kaçtığında da beraberiz" ifadeleri ile “linç güruhuna” gereken cevabı vermiş oldu.

Alt tarafı bir grup maçı bu. Kaybedilen 2 puanın telafisi için 5 maç daha var. Üstelik takım birkaç hafta içerisinde kimsenin tahmin edemeyeceği bir şekilde kimlik değiştirmiş. Yürüyen, umursamayan, kaybettiğinde üzülmeyen oyuncu grubu, koşan, mücadele eden, kazanmak için kendini ortaya koyan ve elinden gelen her şeyi yapan bir takıma dönüştü.

Kesin konuşmaları sevmem ama Ali Koç’a, Pereira ve takımına güveniyorum. Yeter ki taraftar kimsenin işine karışmasın.