Donald Trump’ın yeniden başkanlık koltuğuna oturduktan sonra özellikle İsrail ile ilgili konularda nasıl bir yol izleyeceği ve ilk icraatlarının ne olacağı en çok merak edilen konulardan birisiydi. Zira Trump ilk döneminde; Kudüs’ün İsrail’in başkenti olduğunu ve Golan Tepeleri’nin İsrail toprağı olduğunu ilan etmiş, her ne kadar işlemese de sözde Yüzyılın Planı’nı ortaya atmış, Filistin yönetimine yapılan yardımları kesmiş ve Washington’daki ofislerini kapatmış, UNRWA’ya yapılan yardımları kesmiş ve İbrahim Anlaşmaları’nı açıklayarak Arap devletleriyle İsrail’i normalleştirme sürecini başlattıktan sonra Batı Şeria’nın İsrail tarafından ilhakına hazırlanırken Kasım 2020’deki seçimi kaybedip görevi bırakmak durumunda kalmıştı.

Yukarıda saydığımız maddeler İsrail’in kuruluşundan beri hayal dahi edemedikleri kazanımlardı ve bu nedenle de Trump’ı, tarihte Yahudileri Babil işgalinden kurtaran Pers Kralı Cyrus’a atıfla “II. Cyrus” olarak adlandırmışlardı. Aslına bakılırsa Trump gerçekten de İsrail’deki Yahudilerin 75 yıllık hayallerini gerçekleştirmişti. Bu yüzden ilk döneminde fırsat bulamadığı şeyleri ikinci döneminde yapıp yapamayacağı, daha doğrusu yapmak isteyip istemeyeceği kestirilemiyordu. Bunun nedeni ise İsrail Başbakanı Netanyahu’nun 2020’deki seçimden sonra Biden’ı tebrik etmesi sebebiyle kendisine ihanet ettiğini düşünmesiydi. Hatta bu konuyla ilgili verdiği bazı mülakatlarda; Netanyahu’nun kendisini sırtından bıçakladığını, ihanet ettiğini, güvenilmez birisi olduğunu ve Filistinlilerle barış istemediğini söyleyip ağza alınmayacak küfürler etmişti.

İkili arasındaki bu soğukluk, Netanyahu’nun geçtiğimiz temmuz ayında yaptığı ABD ziyaretine kadar devam etmiş ve Trump’ın Netanyahu’yu Florida’daki evine de kerhen davet ettiği söylenmişti. Zira Trump’ın destek aldığı Evanjelistler ve Yahudi lobisi Netanyahu’yu kabul etmesini ve en azından onunla bir resim vermesini istemişlerdi. Zaten Trump’ın Netanyahu’yu karşılamasındaki yüz ifadesi de bu görüşmenin metazori olduğunu ortaya koyuyordu.

Ancak tüm bunlara rağmen Trump, daha başkanlık koltuğuna oturur oturmaz, kaldığı yerden devamla yine aşırı İsrail yanlısı kararlara imza atmaya başladı. Dünya henüz devir teslim töreninde Gazzelilerin Mısır’a veya Ürdün’e gitmesi gerektiğine yönelik sözlerini tartışırken, bu sefer de 4 Şubat’ta Netanyahu’yu Beyaz Saray’da kabul ederek uzun bir görüşme yapmış ve hepimizin takip ettiği o fecaat sözleri sarf etmiştir.

Aslında Trump, henüz Netanyahu Beyaz Saray’a gelmeden İran’a yönelik yeniden maksimum baskı politikasının hayata geçirilmesini öngören başkanlık kararnamesini imzalayarak Netanyahu’ya yönelik ilk jestini yapmıştı. Netanyahu da yola çıkmadan yaptığı açıklamada, “Trump ile görüşmesinde bölgenin haritasını yeniden şekillendireceklerini” söyleyerek olacaklar hakkında bazı ipuçları vermişti. Ama hiç kimse, ikili arasındaki uzun süreli gerginlikten sonra ve “önce Amerika’nın çıkarları” diyen Trump’ın, Netanyahu’nun bu kadar etkisine gireceğini ve ABD’den önce İsrail’in çıkarlarını önceleyen açıklamalar yapacağını ummuyordu.

Nihayetinde yapılan ortak basın toplantısında, “Gazze’nin ABD tarafından devralınıp yeniden inşa edileceğini” söyleyen Trump’ın, bu haddini aşan ve Filistinlilerin zorla göçe yani tehcire tabi tutulması anlamına gelmesi hasebiyle savaş ve insanlığa karşı suç teşkil eden bu sözlerine Netanyahu’nun bile şaşırdığı görülmüştür. Ancak Netanyahu’nun şaşırmakla birlikte, bu sözlerden ne kadar memnun olduğu da o soykırım akan yüzüne yansımıştır. 

Dolayısıyla Netanyahu, kendisini ateşkese zorlaması karşılığında Trump’tan bazı tavizler koparmayı ve belki de rehineler teslim alındıktan sonra ateşkesin devamı konusunda kendisine baskı yapılmamasını sağlamayı umarken, bundan katbekat kazanımlar elde ederek İsrail’e dönmüştür.

Şimdi Trump’ın İsrail ile ilgili diğer icraatlarına ve bunların muhtemel sonuçlarına bir bakalım.

Trump’ın yaptığı ilk işlerden birisi, Biden yönetimi tarafından Batı Şeria’daki bazı Yahudi yerleşimci örgütlere ve kişilere, Filistinlilere yönelik ihlalleri nedeniyle uygulanan yaptırımların kaldırılması olmuştur. Bu sayede bu gerçek ve tüzel kişilerin ABD’ye girişlerindeki engel kaldırılırken ABD’den yeniden fon sağlamalarının yolu da açılmıştır.

Trump’ın sonraki adımı ise yine Biden döneminde İsrail’e yönelik bazı silah ve mühimmatların satışına getirilen kısıtlamaların kaldırılması olmuştur. Bunların arasında en dikkati çekici olanlar; 2 bin kg ağırlığındaki Mk 84 ve 250 kg ağırlığındaki GBU-39 bombalar olup Biden yönetimi bu bombaların sivil yerleşim bölgelerinde kullanılması üzerine satışlarını askıya almıştı. 

Trump’ın bir diğer icraatı ise göreve başlamadan önce İsrail’i ateşkese zorlayıp Hamas’ın elindeki ABD vatandaşı rehinelerin kurtarılmasını sağladıktan sonra Gazze’de devam eden ateşkese ilgisini kaybetmesi olmuştur. Hatta bu tavrını hem devir teslim töreninde hem de Netanyahu ile yaptığı basın toplantısında konuyla ilgili sorulan sorulara verdiği cevaplarda da belli etmiştir. Gazze’deki savaşın kendilerini ilgilendirmediği, bunun onların savaşı olmadığını söyleyen Trump, ateşkesin devam edip etmeyeceği hususunda da kendisinin bir şey söyleyemeyeceğini ifade ederek topu İsrail’e atmıştır. Yani bu konudaki inisiyatifin İsrail’de olduğunu ima etmiştir.

Trump’ın bir sonraki adımı ise ilk döneminde de sözde İsrail karşıtı pozisyonu nedeniyle çıktığı BM İnsan Hakları Konseyi’nden yeniden çıkmak olmuştur. Zaten Dünya Sağlık Örgütü ve Paris İklim Anlaşması’ndan da ABD’yi çeken Trump, İnsan Hakları Konseyi’nden ayrıldıktan sonra USAID’i kapatıp UNRWA’ya yapılan yardımları da durdurmuştur. Bu sayede BM’yi cezalandırdığını düşünen Trump, aklı sıra BM’deki İsrail karşıtı yapıyı da ortadan kaldırmak istemiştir.

Bununla da yetinmeyen Trump, Gazze’de işlediği savaş suçları ve insanlığa karşı suçlar nedeniyle İsrail Başbakanı Netanyahu ve eski Savunma Bakanı Gallant hakkında tutuklama kararına hükmeden Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne bazı yaptırımlar getiren kararnameyi de imzalamıştır. Bu karara göre, tutuklama kararının alınmasında görev alan mahkeme üyelerine ABD vizesi verilmeyecek ve ABD ile herhangi bir finansal işlem yapmalarına müsaade edilmeyecektir. Yani UCM’yi görevini yerine getirip, bir soykırımcı hakkında tutuklama kararı verdi diye cezalandırmaya çalışmıştır. 

İşi burada bırakmayan Trump’ın bir sonraki hamlesi ise İsrail’i Uluslararası Adalet Divanı’na şikâyet ederek İsrail aleyhine soykırım davasının açılmasını sağlayan Güney Afrika Cumhuriyeti’ne yapılan bütün yardımların durdurulması olmuştur. Bu karara gerekçe olarak; Güney Afrika hükûmetinin 2024 yılında kabul ettiği Toprak Kamulaştırma Yasası ile beyazlara yönelik ayrımcı politikalar izlenmesi, İsrail aleyhine Uluslararası Adalet Divanı'nda haksız yere açılan (!) soykırım davası ve İran ile yakın ilişkiler gösterilse de aslında herkes bu kararın niye alındığını gayet iyi bilmektedir. Bu karar ile ne Güney Afrika’nın ne de başka bir ülkenin ABD koruması altında bulunan İsrail’e yan gözle dahi bakamayacağı, eğer bakarsa bunun sonuçları olacağı gösterilmeye çalışılmıştır.   

Son olarak da İsrail’e yeni füze sistemleri ile bazı sofistike silah ve mühimmatların satılmasını öngören 7,4 milyar dolar tutarında bir askerî yardım paketini onaylamıştır. Böylelikle ABD’nin 7 Ekim’den bu yana İsrail’e yaptığı yardımların toplamı 30 milyar doları geçmiştir. Yani Kaliforniya’daki orman yangınlarından etkilenen vatandaşlarına verecek para bulamayan ABD yönetimi, İsrail’e 30 milyar dolar yardım yaparak Beyaz Saray ve Kongre için aslında kimin daha önemli olduğunu ortaya koymuştur.

Sonuç olarak, Netanyahu’dan haz etmediği düşünülen ve bu nedenle de araya mesafe koyması beklenen Trump, “önce Amerika” diye çıktığı yolda daha göreve başlamasının üzerinden iki hafta geçmeden aldığı pek çok İsrail yanlısı kararla, İsrail’e karşı olan veya İsrail’in çıkarlarına hizmet etmeyen herkesi, her kurumu muhtelif yöntemlerle cezalandırma yoluna giderek Amerikan halkının değil, İsrail’in ve Yahudilerin çıkarlarını öncelediğini göstermiştir.

Dolayısıyla ikinci döneminde ilk döneminden daha farklı bir yol izlemesi beklenen Trump, konu İsrail olduğunda herkesi şaşırtmış ve yine eski aşırı İsrail yanlısı politika izleme alışkanlığına dönmüştür.