Muhalefet, kendi gündemini ‘dünya’ zannediyor. Yanı başında, Türkiye’nin en ağır parantezi kapanmak üzere. Onunla ilgilenmenin bir yolunu bulamıyor. ‘Terörsüz Türkiye’ sürecine katkı sunmanın siyasetini başaramıyor.
Düne kadar sürece, “ha bitti, ha bitecek” gözüyle bakıyor, iktidarın olmayacak bir hevesin peşinden gittiğini düşünüyordu. “Kimler kimler denediler, bunlar da beceremez” diyerek bekliyordu.
Baktı ki; her şey yolunda gidiyor, bu defa telaşa kapıldı. Sürecin başarılmasının, seçmen önceliklerini altüst etmesinden, seçimin sonucunu belirlemesinden korkmaya başladı. Şimdi telaşla erken seçim istiyor ve bu uğurda, kendi icadı olan aktivitelerle günlerini geçiriyor.
TEORİSYEN TÜRKÖNE
Bu sıkışıklıkta, muhalefet medyasının karşısına Mümtazer Türköne çıktı. Türköne, her nasılsa elde ettiği “onu yakından tanıyan kişi’ sıfatı ile Bahçeli’nin sözlerinin satır aralarını yorumluyor. Muhalefete pembe tablolar çiziyor.
Türköne eski ülkücü. “Ülkücünün eskisi olmaz” deseler de öyle bir kategori var sonuçta. Akademisyen. ‘Büyük teorisyen’, hatta mümkünse ‘baş teorisyen’ olma sevdasına çevresi şahitlik edecektir.
Çiller’in danışmanlığını yaptı. AK Parti ile de çalıştı. Eşi Özlem Hanım AK Parti Milletvekili oldu. Sonrasında Zaman gazetesinde yazmaya başladı. Egosu yüksek, dili sivriydi. Gazetenin adı konulmamış başyazarı olarak konumlandıranlar da oluyordu. 15 Temmuz işgal girişiminden sonra tutuklandı. 4 yıl 2 ay hapis yattı. Hapisten çıkalı da 5 yıl oldu.
Bugünkü portresi olarak Türköne, artık sadece kişisel davasının peşinde. Geçmişten getirdiği düşmanlıkla öç almaya çalışıyor. Öç alma duygusuyla o kadar dolu ki; tespitleriyle temennilerini birbirine karıştırıyor. Öfkesinin kuyruğuna bağladığı kehanetlerini, ‘siyasi analiz’ başlığı altında aktarıyor. Zamanı ileriye sarıp bu iktidarın olmadığı ‘bir yıl sonrası’nda yaşamışlığı(!) ve gördüklerini anlatmışlığı bile var!
BOŞ İDDİAYA SERT CEVAP
Türköne’nin son büyük teorisi(!) şu: “Erdoğan çözüm sürecini tırpanlayacak, Bahçeli de bunun üzerine ülkeyi erken seçime götürecek.”
Bunu iddia ederken Bahçeli’yi tedirgin etmemeye özen gösterdi. “Korkmayın Sayın Bahçeli, ülke seçime giderse çözüm süreci aksamaz” demeyi ihmal etmedi.
Yaşını başını almış Türköne’den beklenmeyecek ölçüsüzlükte bir söz idi. Bahçeli’nin ‘Terörsüz Türkiye’ hedefinde ne kadar hassas davrandığını, memleket söz konusu iken kendisi de dâhil her şeyi nasıl bir kenara bıraktığını biliyor olması gerekirdi. Öfkesinin, bu ‘aynel yakin’ bilgisini örtmesine izin vermemeliydi.
Bahçeli’den bu kaos çağrısına ve uyanıklığa sert bir karşılık geldi: “Erken seçim yalan ve yaygarasıyla partimizi tartışmaya yeltenen, küçücük akıllarıyla niyet okuyuculuğuna teşebbüs eden çürüklerin hevesleri boşunadır.”
Türköne, “Üzerime alınmadım” dese de adrese teslim bir cevaptı.
YAKIŞIR MI?
Konunun muazzam çalışıldığı ortada iken; bu kadar yol alınmış, sona bu kadar yaklaşılmışken ‘kötüyü çağırma’ pozisyonunda beklemenin bir gerekçesi olabilir mi? “Aman bu iktidar yapmasın” demenin anlamı var mı? Bir vatansever, bu çabanın üzerinde siyasi hesap yapabilir mi? Kimseye yakışmazdı. Türköne’ye de yakışmadı.
Bu inanca, bu iradeye, bu kararlılığa ancak destek olunabilir.
Elinden bir şey gelmeyene de iyi niyetle ve duayla destek yakışır. Daha azı değil.