Bu yazımı “ Kara bulutları kaldır aradan” şarkısı eşliğinde yazıyorum.  Saadettin Kaynağın muhteşem eseri.

Boğazımı temizledim; lakin klavyeden hırıltı geliyorsa o da gizli parazitlerin sorunu. Hoop direkt konuya baltayı indiriyorum, ne kadar eleştirilse de aldığınız nişan Tayyip Erdoğan’a isabet değil. Niye? Çünkü herkesin içinde uzun adamı seven bir çocuk var. Bir şeyi itiraf edeyim ben Tayyip Erdoğan’ı ne sular alçalınca taşlar “yükselir” tayfası gibi vitamini koltuğunda dalkavuklar adedince sevdim ne de işgüzarlık edip etrafında menfaat tuğlalarıyla fastfood barikat ören hızlı muhterisler gibi sevdim. Ben Esma Biltaci’nin şehitliğine gözyaşı,  Musa’nın secdesine tek cüssesiyle koca bir cemaat olan Tayyip Erdoğan’ı sevdim.

Berber montajından mütevellit kasetler, ses üzerine ses biçen acemi mühendisler, dost başı düşman ayakkabı kutusunu dikizler vecizinden fırlama kaypak adamlar.. İster ortalığa saçılsın ister kenardan bakıp sırıtsın halkın umurunda değil. Niye?

Kılıçdaroğlu’nun ve diğer kasılmış muhaliflerin bile jestleri mimikleri gizli hayranlık kokuyor. Bunun için kişisel gelişim uzmanı yaşam keçisi filan olmaya gerek yok. Onun hitabından nem bile kapamayan, dirayetinden rol çalamayan adamların hırçınlığı bu yüzden.

Şimdi objektif bir yorum yapmak istesem bile içinde Uzun Adam olunca paragrafın ucu yalaka kıyısına vuruyor. Varsın vursunlar…

Yalaka kavramı, bir puan alıp sınıf atlamak için on takla atan okul sıralarındaki ergen sözlüğünde kaldı. Lakin hala sözlük jargonundan konuşan adamların geç patlayan sivilce sağanağından çekinip gerçekleri ertelemek de ahmak işidir. Şu yaşıma geldim ne bir partinin kadın kollarında dirsek çürütüp pastel kariyer peşinde koştum ne de adalet çorağı sahalarda bana dokunmayan vicdansızlık bin yaşasın diyerek yılan terbiyeciliğine soyundum.

Kral çıplaksa siyaset modasına göre giydirmek de Müslümanca bir tavır değildi çıplaksa çıplaktı azizim.

Yerilecek olanın kalbini balla ovarak dalkavuk orkestrasına şef olmam, övülecek olanın yuvasına da çamur ağacı dikmem.. Adalet bazen ninem gibi dinlene dinlene gelir bazen kısrak gibi hızlandırılmış. Ama geliyorsa da elinde patlayan tokat değil alkış olmalı.

Amacım öve öve bitirememek değil amacım yerile yerile bitirilmeye çalışan adamın hakkını klavye izanından adil harflere dökmek!

Biz hasetliğin tiryakisi olmuşuz sarma nefreti tüttürüp dumanıyla ideoloji işaretleyen öfkeli şirin kıvamında, nutuklar gırla, sloganlar ganii. Anladım ki sol, mahalle baskısı yüzünden ne ideolojik rotasyon zaafiyetini dillendirebiliyor ne de en insani tercihlerini adam gibi ortaya koyabiliyor. Bırakın Tayyip Erdoğan’ın siyasetini demokrasi ilkelerini paşa paşa seviyorsunuz işte bu adamı. Siyasi mühendisliğe gerek yok, öyle toplum okuması yapıp ayracı kitap ortasına kıstırıp şakk diye kitabı kapama demodeliği de geçmiş de kaldı.

İtiraf edin, Baş kaldırmasına, hazır cevabına, en olmadık yerde külahı ters giydirip coolca hararet yapmadan halkın tansiyonunu düşürmesine hayransınız.

Kaset tezgahına bile şiir satırıyla dalıp en romantiğinden sizi dumura uğratmasına hayransınız! Oturduğum nice masalarda duyduğum en kabadayı itiraf bile “Seviyorum lan ben bu adamı” oluyor. Niye? Çünkü bu adamı alnının kırışıklığına secdeyi bastırmış nineler de seviyor, Ata’sını başucu çerçevesi yapan darbe görmüş yadigar dedeler de.

Ben olanı yazdım azizim. İster yalaka de ister işine gelmediği için o ideoloji ezmesi kafanla işaretle yazdıklarımı.

Dilinin altındaki baklayı çıkarmıyorsun anladık; lakin fil kadar aşikar olanın önünde bakla çimen kalır. İster eline papatya al seviyorum sevmiyorum diye heder et. Bu ne papatya falı ne de siyaset! Gerçeklerin fala tenezzülü yoktur. Kabul et!