Söz, bazen kötülüklerin karşısında kalkan olmuş, savaşları nihayete erdirmiştir. Ayrılıklara engel olmuş etkili bir güç olarak yaşamımıza yön vermiştir. Bazen de toplumların huzurunu bozmuş, fitnenin çıkmasına sebep olmuş, yuvaları dağıtmış, insanlığı felaketlere sürüklemiştir.
İnsan da öyle değil midir? Bir kan pıhtısından yaratılışı, et parçasına dönüştürülmesi, ilahi kudretle ruhun üflenmesi, canlanması, etten ve kemikten ibaret olarak dünyaya gelmesi açısından tüm insanlar benzer özelliklere sahiptir.
Tüm bu ortak özellikler, bir noktada farklılaşmakta ve bozulmaktadır. Bu durumun bir sonucu olarak tüm davranış türlerinde olduğu gibi söz ve sözü kullanmada da farklılıklar ortaya çıkmaktadır. Sözün güzel olması, insanların gönlüne hitap etmesi, insanların ruhunu okşaması her zaman teşvik edilmiştir.
Ailede iletişim
Ailede başlamalıdır tatlı dil, güler yüz ve karşılıklı sevgi saygı anlayışı. Özellikle anne babalar kendi aralarında saygıya dayanan ve birbirilerine değer veren bir iletişim yöntemi belirlemelidir. Anadolu insanında bazen ataerkil özellikler ön plana çıkmakta ve kocalar eşlerine kaba, saygısız, aşağılayıcı ve kırıcı sözler sarf edebilmektedir. Aynı şekilde ebeveynler çocuklarının fikirlerine değer vermemekte, onları herkesin içinde ve her ortamda azarlamaktadır. Fakat aynı anne ve baba, başkalarına ve başkalarının çocuklarına karşı daha nazik, daha saygılı ve kibar davranabilmektedirler.
Böyle bir ortamda yetişen çocuklar bir noktaya kadar baskıya dayalı terbiye ile kontrol altında tutulmakta; fakat ilk fırsatta anne, babasına ve büyüklerine saygısını kaybederek onlara kırıcı davranabilmektedir.
Okulda ve eğitimde iletişim
“Eti senin kemiği benim” anlayışı bir dönem, çok gerekli olmuş olabilir. Bu anlayış, samimiyet ve güven duygusunun söze dönüşmüş halidir. 2020’lerin Türkiye’sinde veli, öğrenci ve öğretmen profili bu anlayıştan çok uzak noktalarda durmaktadır. Belki de her çok yönlü olarak tarafların eğitime ve hayat bakışlarında önemli kaymalar ortaya çıkmasının sonucudur yaşanan olumsuzluklar.
Günümüz eğitimcileri de artık öğrencilerinin tüm sorumluluğunu almak istememektedir. İletişim çağı, şehirleşme, özel hayat kavramları herkesin kendi alanında en iyiyi yapma anlayışını, toplumun tüm kesimlerine kabul ettirmiştir. Yani eğitimcilerin muhataplarına karşı sevdirici, ikna edici, saygıyı ve sevgiyi önceleyen; fakat insan onuruna ters davranışlardan kaçınarak uygun bir üslup kullanmaları gerekmektedir. Yine sözün etkisi ve gücü devreye girmektedir bu alanda da
Medyanın bozulan dili
Esasında söz ve sözün etkisi konusu gündeme geldiği zaman her gün saatlerimizi alan medya ve iletişim araçlarının üslubunu da mercek altına almak gerekiyor. Özellikle bazı dizilerde ve sinema filmlerinde kullanılan dil Türkçenin nezaketini, zarafetini yok etmektedir. Dili argo ve jargondan ibaret bir yapıya indirgemek nesillerin ruhunda basitlik, sığlık ve değersizlik döngüsünü oluşturacaktır.
İnsanımızın espri anlayışı değişti ya da değiştirildi. Artık Nasrettin Hoca fıkralarında komiklik göremeyen ve o mizahi anlayışı kaybeden gençlik gülmek için argo ve sinkaflı konuşmaları aramaktadır. Kıssa güzel olmazsa alınacak hisse de güzel olmuyor.
Konuştuğunuz zaman milyonlara ulaşacak konumda iseniz, sizi milyonlarca insan örnek alıyorsa toplumun, geleneklerin, inanç sisteminizin müsaade etmediği bir üslubu kullanmamalısınız.
Yunusça bir edayla ifade edelim toplumun her kesimine
Söz ola kese savaşı söz ola bitire başı
Söz ola ağılı aşı bal ile yağ ede bir söz
Yusuf Has Hacip, vakarıyla tamamlayalım yazımız.
İnsanın süsü, yüz; yüzün süsü gözdür
Aklın süsü, dil; dilin süsü, sözdür…