Asrın felaketinin üzerinden tam bir yıl geçti.

Bu dehşetengiz hadisenin ülkemize ve insanımıza çıkardığı fatura bir hayli kabarık oldu maalesef.

Depremin en yakıcı ve acı veren tarafı, 50 binden fazla canımızı toprağa vermiş olmamızdı hiç şüphesiz.

Bunun yanında maddi kaybımız da oldukça fazlaydı.

Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığının açıkladığı rakamlara göre 6 Şubat depremlerinin 11 ilde yol açtığı maddi hasar ile ekonomik ve finansal kayıpların toplamı 2 trilyon TL'yi aştı.

Bu bilanço, 1999 Marmara Depremi’nden yaklaşık altı kat daha yüksek.

*

Bahsini ettiğimiz bu somut kayıpların dışında çok önemli bir husus daha var.

Türkiye bu felaket sonrasında ciddi anlamda bir stratejik saldırıya da uğradı.

İnsanların acısını ve maddi kaybını fırsat bilen güçler, ülkemiz üzerinde kelimenin tam manasıyla bir psikolojik harekât tatbikatı yaptılar.

İnsanların çoğu, meselenin maddi tarafıyla meşgulken gözlerden kaçırılmış apaçık bir savaştı bu.

*

Peki, nedir psikolojik harekât yahut harp?

Buna özet olarak; “dünyayı kontrol etme amacı taşıyan ‘şer güçler’ tarafından, ‘hedefe konan ülkenin’; basın üzerinden propaganda, dedikodu, korku ve umutsuzluk yayma gibi faaliyetlerle dize getirilmesi operasyonu” diyebiliriz.

*

Peki, buna kim yahut kimler tevessül eder?

Tabii ki apaçık düşman ve onun iş birlikçileri…

Düşman, nüfuz ettiği her yere kendi imkânlarıyla saldırırken elinin ulaşmadığı yerlerde de yerli iş birlikçiler devreye girer ve halkın umudunu kırmak için hep birlikte uğraşırlar.

İşte tam bu noktada Türkiye'nin yaşadığı büyük felaketi, ‘düşman’ diye niteleyebileceğimiz güçler bulunmaz bir fırsat olarak gördüler ve bir strateji geliştirdiler.

*

Sözgelimi, Türkiye'nin uğradığı maddi kaybı, kaybedilen insan kaynağını ve devlete duyulan güven yahut güvensizlik oranını ayrı ayrı test ettiler.

Bunların hepsi düşman için çok önemli veriler zira...

*

Ne acıdır ki felaketin başladığı günden itibaren birçok çevrenin bir anda ve tam da düşmanın istediği gibi hareket etmeye başladığını gördük.

Yaptıkları her hareketin toplumun kılcal damarlarını hedef aldığına şahit olduk.

Yine ne hazindir ki sosyal medya ve kimi konvansiyonel medya mecraları da bilerek veya bilmeyerek bu psikolojik harekâta fütursuzca destek sağladılar.

*

Birbiri ardına sökün eden ve çok vahim sonuçlar üreten yalan haberler, arama ve kurtarma ekiplerini alakasız yerlere yönlendirmeler, yardım gerekmeyen yerler için ‘acil yardım’ çağrıları vesaire…

Bu menfur operasyonlar bağlamında devlete güvenin sarsılması için yapılan açıklamaların ve felaket esnasında başvurulan sivil itaatsizlik çağrılarının yegâne amacı kurumları işlemez hâle getirmekti elbette…

Anlaşılacağı üzere bunların hepsi bir yönetim krizinin ve acziyet hâlinin olduğunu göstermeye yönelik sistematik çabalardı…

*

İşte ‘psikolojik harekât’ tam anlamıyla böyle bir şeydir ve birinci yılını doldurduğumuz felaketin ardından hassasiyetle not etmemiz gereken hususlardan birisi hatta en önemlisi budur!