Üstad Necip Fazıl’ın muazzam tespiti; “İslâm’dan uzaklaştıkça fikirler arapsaçına döner”

İçinde bulunduğumuz halin tahlili, tespiti, tasviri…

Yolumuz, Hâlimiz Çaremiz isimli konferansında da şöyle der:

“Türkiye’nin ve İslâm âleminin bugünkü hâli Allah Resûlüne ait mucizelerin, hiçbir peygambere nasib olmamış en büyüğü!.. Tersinden mucize… Onun nuruna malik olmanın tarih dolusu mucizeleri yanında aynı nurdan mahrumluğun bir milleti ne hâle getirdiğini belirten, mucize üstü mucize…”

Bugün o nurdan mahrumiyetin milleti ne hale getirdiğine en güzel misal;

‘kadınlara pozitif ayrımcılık’

Bu yazının başlığını geç keşfettiğim bir yazardan ödünç alıyorum.

Sema Maraşlı ‘Erkekler de İnsan Sayılsın’ başlıklı yazısında neden erkeklerin insan sayılmadığı ve nasıl İslam’dan uzaklaştıkça fikirlerin arapsaçına döndüğünü bir misalle anlatıyor;

“Anne-kız çarşının hemen başındaki parka oturmuşlar çekirdek çitleyip yere atıyorlar. Kırk yıllık çarşı esnafı beyefendi yanlarına yaklaşıp “Hanımlar o çekirdeklerin kabuklarını yere atmasanız iyi olur.” diyor. Genç kız son derece terbiyesiz bir tavırla “Sana ne! İstediğimiz yere atarız. Defol git başımızdan yoksa şimdi ‘beni taciz etti’ diye bağırırım, bundan sonraki ömrünü kendini aklamaya çalışarak geçirirsin.” demiş.

Adamcağız korkmuş hemen yanlarından uzaklaşmış. Bağırsaydı, adamı tacizden tutup polisler götürseydi. Adamın hayatı kayardı. Artık bu devirde insanların çoğu erkeklerin suçlu olduğuna inanma eğilimindeler. Öyle ya. Bir kadın durup dururken neden bir adama iftira atsın, diye düşünülüyor”

Yakinen tanıdığım, bildiğim bir din dersi hocasıyla tesadüfen karşılaşmamızda, ‘Hocam nerelerdesin görüşemez olduk?’ dedim.

“Sorma…” dedi, sormuş bulundum.

Yeni mezun bir kız öğrencisi yüksekokula kayıt yaptırmak için lise diplomasını almaya gelmiş.

Hoca kıza diplomasını vermiş. Kız “Hocam sizinle özel bir şey konuşacağım” deyince hoca kızı odasına almış.

Odanın kapısı açık vaziyette konuşmuşlar. Maddi durumlarının iyi olmadığını, okuyabilmek için yardıma ihtiyacı olduğunu ağlamaklı bir şekilde anlatmış. Hoca elinden gelen yardımı yapacağını, burs alabilmesi için birkaç yer ile görüşebileceğini söyleyerek kızı yolcu etmiş.

Koridorda birlikte yürüdüklerinin, çıkışta vedalaşmalarının kamera kayıtları mevcut.

Önce gizli numaralardan birkaç tehdit ve taciz mesajları…

Hoca bunlara “Sizi savcılığa şikâyet edeceğim” diyerek mukabele edince mesajlar ne istediğini tam olarak anlatamadan kesilivermiş.

Fakat;

15 gün sonra Hocayı bir gece polisler evinden almışlar. İfadesini alıp salmamışlar.

Kız savcılığa şikâyet dilekçesi vermiş; “Elini 10 saniye kalçamda tuttu”

Savcılık Kurban Bayramı arifesinde tutuklu yargılanmasına karar verip tam 8 gün cezaevine yollamış.

Bayram’dan sonraki günlerde avukatı, kızın şikâyetindeki çelişkileri ve kamera kayıtlarını göstererek ilk mahkemede beraatını sağlamış.

Sözün özü şu: bütün bu yaşananlar, fiziki sıkıntıları bir yana manevi olarak kapanmayacak yaraların açılmasına da sebep oluyor.

Her şikâyette savcılık, şikâyet edileni, tutuklu yargılanmak üzere içeri attırıyor.

Şikâyet eden bayan olunca kimse şikâyet edilenin insan olduğunu düşünmek istemiyor.