En başından şunu ifade edelim: Toplumsal mobilizasyonun sebep olduğu bütün olaylar, kestirilmesi çok zor sonuçlara gebedir her daim.
Neyi, kimi, nereye sürükleyecekleri meçhuldür.
Fransa’nın tarihi ve toplumsal kodları ciddi farklılıklar gösterir ve orada cereyan eden hadiseler, Avrupa’daki pek çok taşı yerinden oynatma kapasitesine sahiptir.
Avrupa, bugün yüksek refah seviyesiyle, bütün farklılıkları bir arada tutmayı başarıyor olsa da, tarihi gerçeklikler, toplumsal kodların taşıdığı riskler, her zaman bir fırsat kolluyor pozisyondadır.
Ekonomik ya da siyasi istikrarsızlık cihetinden.
Avrupa’nın bütün devletleri -Fransa da dahil- irili ufaklı onlarca feodalite senyörlüğün, prensliğin hatta devletçiğin bir araya gelmesiyle oluşmuştur.
Bu parçaları bir araya getirmenin ne denli bedeller pahasına olduğunu, Avrupa tarihi üzerine kafa yoran herkes iyi bilir.
Batı’nın çatışmacı kodlarının dayandığı, çok erken dönemlere ait pagan inançlarını da görmezden gelemeyiz.
Neredeyse her şeyin bir tanrısının olduğu pagan dönemde Batı, kendi alanlarını korumak isteyen tanrılarının çatışmalarına, kavgalarına çok kafa yormuştur.
Her tanrı, kendi alanında tanrıdır çünkü.
Yani ta o dönemde, çatışmayı tanrılarından öğrenmiş -ya da tanrılarına öğretmiş- bir Batı vardır ve bu, mitolojilerinin neredeyse ana temasıdır.
Batı’nın yakın tarihindeki önemli filozoflarının bile ilham kaynağı bu mitolojik eserleri, bugüne tesirleri bakımından “öylesine” diyerek kenara itemeyiz.
Bugün bütün merak ve ilgiyi, çatışma ve entrika üzerine kuran roman ve onun ürünü dizi ve programların da, Batı ürünü olması şaşırtıcı değildir.
Batı, bu çok başlılığın faturasını dini ve siyasi iç savaşlarla çok ağır ödedi.
Batı’nın bu irili ufaklı parçalarını bir araya getirmek için mücadele veren çok önemli isimler oldu.
Çok başlılığın ancak güçlü ve tek bir devlet altında olmakla aşılacağı tavsiye edildi; zamanın filozofları tarafından.
Tomas Hobbes “Leviathan” isimli eserini -1640’larda yaşanan İngiliz iç savaşı döneminde- bu amaçla kaleme aldı.
Yine Machiavelli’nin “Prens” adlı kitabı da, İtalya’daki çok başlılığın doğurduğu zayıflığın ancak birleşme ile aşılacağını ifade ediyordu.
Fransa’nın da imza koyduğu Vestfalya Barışı da, Avrupa’nın tamamında yaşanan din kökenli otuz yıl ve yüzyıl savaşlarını bitirmek içindi.
Birleşik Almanya’nın mimarı Bismarck’ın çabalarını da siyasi birlik temelinde mutlaka hatırlamak zorundayız.
Adeta binlerce parçadan oluşmuş bir puzzle gibi, hem kurulması hem de bir arada tutulması çok zor bu parçalı yapı, her daim Avrupa’nın en yumuşak yanı olmaya devam edecek.
Bu temel gerçeklere ekledikleri bir de sömürge günahları var elbette.
Rusya-Ukrayna Savaşı’nın zayıflattığı ekonomi, uzun zamandır yaşanan karizmatik lider sorunları da cabası.
Bir Anadolu devleti olan Frigyalılara ait başlığı, kendilerine özgürlük sembolü yaparak birleşen Batı, bugünlerde sarı yelek gibi özgürlük simgeleri altında birleşen muhaliflere karşı sınav veriyor.
Her açıdan kırılgan olan Batı toplumları bu sınavdan da geçebilecek mi?
Sarıldıkları aşırı sağ siyaset, bir kurtarıcı mı, yoksa zayıflık alameti mi?
Fransa büyük bir sınamayla karşı karşıya.
Bunu da aşabilir fakat her defasında gücünden çok şey kaybettiğini de unutmamak lazım…