Esasen her iki tarafın da birbirinden haberdar olduğu, diğerinin hak ve hukukunu tanıdığı bir zeminde ki “diyalog” her birimizin koşulsuz savunacağı bir durumdur. Fakat ne yazık ki niyeteler bozulup karşıdakinin varlığı sorgulanmaya başlayınca, konuşmaların mahiyeti de değişiyor ve bir girdap halini alıyor. Kim kurduğu “diyalog”lar ile daha büyük bir anafor oluşturabilirse o nispette de düşmanını yutabilir hale geliyor.

Dev yapıların ihtiyaçları arttıkça daha fazla “av” yakalaması gereken girdaplar da büyüyor. Öyle ki yutulanlar artık koca koca devletlerdir.

Girdaba çekmenin de çok sinsice ve tabiri caizse sosyal psikolojik yöntemleri var elbette. İnsan aklı niyetini bozunca “av”ına yaklaşmak için bin bir türlü hile kurabiliyor. Hele bir de ABD gibi büyük bir teknoloji ve dolar sahibi “akıl” ise kuracağı sinsi tuzakları ona göre hesap etmek gerekir.

Etraftakilerin dikkatini çekmemek için uzunca bir süre kapalı bir algı süreci yürütüyor. Bütün sorumluluğun hedef ülkeye yıkılması ve “hak ettiler” dedirtilmesi gerekiyor çünkü. Bunun için önce ekonominin temel taşları yerinden oynatılıyor; içeriden işbirlikçiler de anaforun ilk tetikleyicileri oluyorlar tabi…

Para “pul” edildikten sonra diğer sorunlar kendiliğinden eklemleniyor sürece… Yüksek enflasyon ve değersiz para ile hedefleri çökertilen, pasifleştirilen gençliğin de büyüklerle olan diyaloğu koptuktan sonra “mobilize” edilecek kitle de artık hazır hale getirilmiş oluyor.

Uzun bir süre umutsuz ve hedefsiz bırakılmış gençlik, örfünden geçmişinden nasihat almayı da terk edince, sunulan “suni” umuda büyük bir coşkuyla sarılıyor. İşte o aşamada önüne gelen ne varsa adeta yutuyor…

Dışarıdan süreci sinsice yönetenler olup bitenin her aşamasına hâkimler aslında; gafil olanlar ve neye hizmet ettiklerini bilmeyenler ise oluşturdukları girdapla kendi toplumunu ve geleceğini obur avcılar adına yutanlardır.

Venezuela örneği, bu anlayışın aynı yöntemle yutmak üzere olduğu yeni “av”ıdır… ABD ile işbirliği geliştiren içerdeki guruplar, anafora ilk hareketini vermek için oldukça iştahlılar. Fakat aynı oranda, “bu bir oyun” diyen ve bu oyuna gelinmemesi gerektiği noktasında “av”ı zinde tutmaya çalışan telkinler de var…

Ülkeyi kaosa sürüklemek isteyenlerin gerekçeleri somut ne yazık ki. Enflasyon, kıtlık, hastalıklar vs. Telkincilerin göstermeye çalıştıkları ise geleceğe dair ve soyut nitelikli umutlardan oluşuyor. Bu anlamda Maduro’nun işi gerçekten de kolay görünmüyor… Karnı gerçekten aç olan birine o açlığın gerçekliğinin ötesinde bir gelecek perspektifi çizmek çok büyük bir kabul ve liderlik gerektiriyor… Son birkaç yıldır Maduro bu saldırılar karşısında süreci yönetmeyi başardı gibi görünüyor. Fakat bu defa saldıranlar çok farklı ve açıktan desteklerle saldırıyorlar. Kuşatma çok büyük…   

“Tok ama onursuz mu ya da aç ama onurlu mu?” Hangi anlayış kazanacak? Bu elbette önemli… Zira burada ki “tok”luk efendiye bağlı bir tokluktur ve geleceği yoktur. Ne zaman ve hangi çıkar için verileceği belli olmayan bir ekmektir bu…

Bana göre Venezuela halkı gözünü dışarıdan ve çıkarcı ellere çevirmekten vaz geçerek kendi dinamiklerini keşfedebilirse o vakit yeniden dünyanın en zengin petrol kaynaklarıyla ve kendi iradesiyle istediği şeyden istediği kadar yeme lüksüne de sahip olacaktır. Yağmacıların kırıntılarıyla yaşamaya mahkûm olmadan.

Fakat önce bu suni körleştirilmeden kurtulup, kendi değerlerini ve dinamiklerini keşfetmeleri gerekiyor. Zira ABD’nin ne olup olmadığı konusunda en şerbetli toplumlardan biri de Venezuela halkıdır… Uzatılmak istenen elin mahiyetini de yine en iyi onlar bilmelidir diye düşünüyorum…

Girdaptan kurtarmayı vadedenlerin, asıl girdaba çekenler olduğu bu açlık ve yokluk içinde zor da olsa fark edilecektir diye umutlanmak istiyorum. Zira bu umudu, yutulmak istenenlerin uyanışına vesile olarak taşımak istiyorum…