9-10 Eylül tarihlerinde Hindistan’ın ev sahipliğinde icra edilen G20’nin 2023 yılı zirvesinde sürpriz bir açıklama yapıldı. Açıklamaya göre; Hindistan’dan Orta Doğu’ya, oradan da Avrupa’ya deniz ve demir yolları vasıtasıyla uzanan ekonomik bir koridor kurulmasına karar verilmiş.

“Hindistan-Orta Doğu ve Avrupa Ekonomik Koridoru (IMEC)” olarak isimlendirilen projenin ortakları ise; ABD, Hindistan, BAE, Suudi Arabistan, Ürdün, İsrail, Yunanistan, İtalya, Fransa, Almanya ve AB olarak açıklanmıştır.

Aslına bakılırsa ABD’nin son dönemde Orta Doğu ve Asya-Pasifik’e yönelik ilgisinden bu ya da buna benzer bir projenin hayata geçirileceği beklenmekteydi. Ancak ABD yönetimi muhtemel sızmaları engellemek için geçtiğimiz aylarda bölgede yaşanan aktivizminin gerekçesini, İsrail ile Suudi Arabistan’ı normalleştirecek yeni bir barış anlaşmasını kotarmak olarak açıklıyordu. Hatta sık sık Suudi Arabistan ve İsrail’e giden Ulusal Güvenlik Danışmanı Jack Sullivan ve Beyaz Saray’ın Orta Doğu ve Kuzey Afrika’dan sorumlu koordinatörü Brett McGurk’ün Suudi Arabistan ile imzalanması muhtemel savunma ve güvenlik anlaşması için zemin yokladıkları söyleniyordu.

Projenin, G20’nin üyeleri olan Rusya ve Çin liderlerinin katılmadığı Yeni Delhi zirvesinde yapılmasının bir tesadüf olmadığı, bilakis tam olarak bu iki ülkeye bir mesaj vermek amacı taşıdığı düşünülmektedir. Yoksa geçtiğimiz günlerde ABD’nin Japonya ve Güney Kore liderlerini Camp David’de ağırlayıp “Üçlü Hint-Pasifik Diyaloğu” ismiyle yeni bir inisiyatif kurulduğunu açıkladıkları gibi başka bir platformdan da bu duyuru yapılabilirdi. Ama özellikle Çin ile sorun yaşayan ve bölgenin gelecekteki yıldızı olarak görülen Hindistan’da bu açıklamanın yapılması, tam bir güç gösterisi ve meydan okuma olarak yorumlanmıştır.

Bu yeni projenin, Çin’in 2013 yılında açıkladığı ve o günden bugüne yüz milyarlarca dolar yatırım yaptığı Kuşak Yol projesine bir alternatif yaratma ve bu sayede Çin’in bu bölgedeki etkisini azaltarak mümkünse tamamen kırmak amacıyla kotarıldığı anlaşılıyor. Projenin açıklanan güzergâhına bakıldığında da bu niyet açık ve sarih bir şekilde görülebilmektedir.

Zira Kuşak Yol projesinin güney koridoru; Güneydoğu Asya’dan Dubai’ye; Dubai’den bir kol Basra Körfezi’ni geçerek Basra’ya, diğer kol ise Arap Yarımadası’nın güneyinden dolaşarak Kızıldeniz geçişiyle İsrail’in Hayfa Limanı’na ulaşmaktadır. Hayfa’dan da tekrar deniz yoluyla Yunanistan’ın Pire Limanı’na ulaşıp buradan Avrupa’nın içlerine bağlanmaktadır.

Yeni koridor ise; Kızıldeniz geçişini bypass ederek Dubai-Riyad ve Ürdün hattını demir yolu bağlantısıyla geçerek yine İsrail’in Hayfa Limanı’na ulaşmaktadır. Akabinde ise deniz yoluyla aynı şekilde Pire Limanı’na bağlanmakta ve buradan da Avrupa’nın içlerine doğru ilerlemektedir.

Yani anlaşılacağı üzere, Çin’in Kuşak Yol projesindeki ortakları olan BAE, İsrail ve Yunanistan gibi ülkelerle son dönemde aşırı yakınlaşan Suudi Arabistan’ın, Çin etkisinden çıkartılıp ABD’nin liderlik edeceği bu yeni projeye dâhil olmaları tasarlanmaktadır. Bu arada Türkiye ve İran gibi ABD ve genel olarak Batı’yla problem yaşayan Kuşak Yol projesinin orta kuşağı üzerinde bulunan ülkelerin devre dışı bırakıldığı da gözden kaçmamaktadır. Ayrıca Arap Yarımadası’nı geçerek Akdeniz’e ulaşan demir yolu hattının, Türkiye ile Irak arasında yapılması planlanan Kalkınma Yolu projesine de alternatif olduğu ve hayata geçirilmesi halinde Türkiye ve Irak’ın bundan ekonomik olarak zarar göreceği de ortadadır.  

Projenin Beyaz Saray tarafından açıklanan mutabakat zaptına göre, proje ortaklarının önümüzdeki 60 gün içerisinde zaman çizelgeleriyle birlikte eylem planını geliştirmeleri ve açıklamaları taahhüt edilmiştir. Hatta bu konuda çok hızlı davranılacağı ve projenin bir an önce hayata geçirilmesi için tüm katılımcıların yüksek hassasiyet gösterdikleri de belirtilmiştir.

Sırası gelmişken projenin amaçlarından da bahsetmek gerekir. Kurulacak bu koridorun; bölgesel tedarik zincirlerinin güvenliğini sağlayacağı, verimliliği artıracağı, maliyetleri düşüreceği, ekonomik iş birliğini geliştirerek istihdama katkı sağlayacağı, sera gazı emisyonunu azaltacağı, Asya-Orta Doğu ve Avrupa arasındaki ekonomik ve ticari entegrasyonu sağlayacağı iddia edilmektedir. Bunlara ilave olarak; bu güzergâh üzerinde yeni elektrik ve internet kablolarının da döşeneceği, hidrojen ihracının mümkün hale getirileceği ve bu sayede temiz enerjiye ulaşımın kolaylaştırılacağı ve dijital iş birliğinin artırılacağı ifade edilmektedir. 

Açıklanmasının üzerinden 10 yıl geçmiş ve bu süre zarfında pek çok yatırım yapılmış olan Çin’in Kuşak Yol projesi karşısında bu yeni koridorun ne kadar şansının olacağı, hatta hayata geçirilip geçirilmeyeceği bile belli olmamasına rağmen ortada kesin olan bir şey var ki, o da ABD’nin bir zamanlar Rusya’ya karşı benzer bir şekilde desteklediği Çin’e karşı şimdi Hindistan’ı öne sürdüğüdür.

Oysa Hindistan şimdiye kadar devam ettiği bağlantısızlık politikası gereğince bu kamplaşmanın dışında durmaya çalışmıştı. Fakat görüldüğü üzere Rusya-Ukrayna Savaşı sonrası İsveç ve Finlandiya gibi ülkelerin de tarafsızlık ve bağlantısızlık politikalarından vazgeçerek tercihlerini NATO’dan yana yaptıkları gibi Hindistan da tarafsızlık politikasından vazgeçerek yönünü ABD’ye dönmüş gözükmektedir.

Bu yeni ekonomik koridorun bir diğer ilginç yanı da resmî olarak birbirini tanımayan Suudi Arabistan ve İsrail’in proje ortağı olmaları, hatta iki ülkeyi birbirine bağlayan bir demir yoluna onay vermiş olmalarıdır. Bu sayede iki ülkenin normalleşmesine giden süreç hızlanır mı bilinmez ama kesin olan şey ABD’nin tüm meyveleri aynı sepette toplamaya çalıştığıdır.

Yani hem küresel tedarik zinciri projesine alternatif geliştirerek Çin’in bölgede artan etkisi kırılacak ve ekonomik büyümesine sekte vurulacak hem de İsrail ile Suudi Arabistan arası ilişkiler normalleştirilip Çin’e ve İran’a yaklaşan Suudi Arabistan tekrar ABD’nin yanına çekilerek bölgedeki eski düzen tanzim edilebilecektir. Ayrıca şimdiye kadar tarafsız kalmaya özen gösteren Hindistan da yükselen Çin tehdidi öne sürülerek bir tercih yapmaya zorlanacak; böylelikle ABD kendi eksenini genişletirken Çin’in eksenini daraltmış olacaktır.

Bakalım Çin bu yeni ekonomik koridora nasıl tepki verecek? Bunu sadece bir rekabet olarak algılayıp kendi yoluna mı bakacak yoksa ABD’nin meydan okumasına rest mi çekecek?

Her hâlükârda önümüzdeki günler Çin için sıkıntılı geçeceğe benziyor. Ya ABD ile yüzleşmek için cepheleri çoğaltarak; Rusya-Ukrayna Savaşı’nda görece sürdürdüğü tarafsızlığına son vererek bariz olarak Rusya’yı destekleyecek ve Tayvan konusundaki tutumunu sertleştirerek ABD’yi müdahaleye zorlayıp kaçınılmaz olan sıcak çatışmanın fitilini ateşleyecek ya da bu rekabetin sonunda kazanamayacağını anlayarak geri adım atıp, meydanı ABD’ye bırakarak elinde kalanlarla yetinecek.

Bekleyip göreceğiz.