Geçtiğimiz haftanın en ilginç gelişmelerinden birisi, Libya ve İsrail dışişleri bakanlarının Roma’da gizlice buluştuklarının ortaya çıkması ve sonrasında yaşananlar olmuştur.

Zira görüşmenin sosyal medyada yer almasından sonra Libya’nın meşru hükûmeti olan Ulusal Mutabakat Hükûmeti’nin başbakanı olan Abdulhamid Dibeybe, görüşmeden haberi olmadığı gerekçesiyle önce Dışişleri Bakanı Necla Mengüş hakkında soruşturma başlatıldığını açıklamış, ardından da bakanın yurt dışına çıkışının yasaklandığı ve bilahare de görevden alındığı haberi servis edilmiştir.

Buraya kadar anlatılanlar herkesin malumu. Peki, ne oldu da Libya ve İsrail dışişleri bakanları Roma’da bir araya gelme ihtiyacı hissetti?

Hadi görüştüler diyelim… Bu görüşmenin karşılıklı mutabakat sağlanmadan medyaya sızdırılmasının sebebi nedir?

Daha da önemlisi, eğer görüşme olumlu geçseydi iki ülke arasında muhtemel bir normalleşme süreci başlayacak mıydı? Ve normalleşme karşılığında İsrail ve/veya bu görüşmeyi destekleyen Batılı aktör/aktörler Libya’ya ne vaat etmiştir ve ondan ne talep etmiştir?

Bu talepler kabul edilmediği için mi görüşme sızdırıldı yoksa görüşmenin sızdırılmasıyla UMH’nin düşeceği veya istifa edeceği hesap edilerek Mengüş kurban mı edildi? Belki de şimdi kurban gibi gözüken Mengüş’e, kurulacak bir sonraki hükûmette daha yetkili bir pozisyon teklif edilerek böyle bir oyuna dahil olması sağlandı…

Gördüğünüz gibi o kadar çok soru işareti ve belirsizlik var ki, nereden başlamak lazım bilemedim.

Önce görüşmenin niteliğine dönelim. Normal şartlarda herhangi iki ülkenin dışişleri bakanlarının üçüncü bir ülkede görüşmesi, gizli olarak gerçekleşse bile olağan karşılanabilir. Ancak söz konusu görüşmenin taraflarından birisi İsrail’i düşman olarak kabul eden ve resmî olarak tanımayan Libya’nın dışişleri bakanı olunca işler değişiyor tabii. Hele bir de ülkede İsrail ile temas kurmak kanunen suç sayılıyorsa böyle bir görüşme için iki kere düşünmek, gerekli izinleri alıp koordineleri kurmak gerekir. Ya da bunun ortaya çıkmayacağınızdan emin olmanız…

Şimdi gelelim görüşme sırasında neler yaşanmış olabileceğine… 27 Ağustos tarihinde bir İsrailli gazeteci bana, sosyal medya üzerinden iki bakanın görüşmelerine dair İsrail dışişleri bakanının yapmış olduğu paylaşımı gönderdi. Tarihi görüşme olarak tanımlanan paylaşımda, bakanlar arasındaki görüşmede “iki ülke arasındaki iş birliği olanakları ile Libya’daki Yahudi mirasının korunması” konularının ele alındığı belirtilmekteydi. 

İyi de birbirini tanımayan hatta düşman olarak kodlayan iki ülkenin dışişleri bakanlarının görüşmelerinden evvel daha alt seviyelerde görüşmeler olmaz mı? Eğer dışişleri bakanları görüşüyorsa bu görüşmenin içeriğinin daha önemli olması beklenmez mi?

Mesela; Libya’nın daha önce İsrail ile normalleşen BAE, Bahreyn, Fas ve Sudan gibi İbrahim Anlaşması’na katılmak için talep ettiği şartlar veya İsrail’in de muhtemel bir anlaşma durumunda Libya’dan talep edeceği şeyler gibi…

Öyleyse biraz şeytanın avukatlığını yaparak aşağıdaki soruların muhtemel cevaplarını arayalım. 

Libya, İsrail ile normalleşme karşılığında ne istemiş olabilir? Hatta şöyle sormak daha doğru olur sanırım; Necla Mengüş’ün yakın olduğu cenah İsrail ile normalleşme için ne talep etmiştir?

Böyle sordum çünkü Mengüş’ün, Serrac hükûmeti döneminde Hafter’e yakın olduğu ve o tarihlerde Türkiye’ye karşı muhalefet yaptığı hatırlanacaktır. Hafter’in de iç savaşın en yoğun yaşandığı dönemde bazı Körfez ülkeleriyle birlikte İsrail tarafından da desteklendiği, hatta bir ara uçağının İsrail’e iniş yaptığı da hafızalarımızdadır. Öyleyse Hafter’e yakınlığıyla bilinen Mengüş’ün, Hafter’in talimatıyla İsrail dışişleri bakanıyla görüşmüş olması hiç de yabana atılacak bir iddia olmayacaktır.

Eğer durum bu şekildeyse iletilen talebin, “Libya’nın yönetiminin Hafter’e verilmesi için gerekli desteğin sağlanması” olması kuvvetle muhtemeldir.

Peki, İsrail’in bunu gerçekleştirecek bir gücü var mıdır?

Açıkçası İsrail’in böyle bir gücü olmadığını hepimiz biliyoruz. Ancak İbrahim Anlaşması sürecini kotaran ABD’nin daha önce Sudan’a ve Fas’a verdiği sözler gereğince; Sudan’ın teröre destek veren ülkeler listesinden çıkarılması ve Fas’ın Batı Sahra üzerindeki egemenlik iddiasının tanındığı hatırlanınca, Libya’ya böyle bir söz verilmiş olması ihtimal dâhilinde gözüküyor.   

Gelelim İsrail’in Libya’dan ne istemiş olabileceğine.

Malumunuz İsrail uzun süreden beri Doğu Akdeniz’de keşfedilen doğal gazı Avrupa’ya satmaya çalışıyor. Gazı Avrupa’ya taşıyacak boru hattının inşa edilmesi için de aralarında Mısır, Yunanistan, GKRY, Ürdün ve Filistin’in olduğu ülkelerin katılımıyla Doğu Akdeniz Gaz Forumu’nun kurulmasına öncülük etti. Maksat gaz sahalarından Kıbrıs’a, oradan da Yunanistan’a uzanacak bir boru hattı inşa edilmesi ve bu sayede Türkiye’nin oyun dışında kalmasıydı. 

Ancak evdeki hesap çarşıya uymadı ve 28 Kasım 2019 tarihinde Türkiye ve Libya arasında imzalanan deniz yetki alanlarının sınırlandırılması ve münhasır ekonomik bölge anlaşması, İsrail’in ve diğer proje ortaklarının hesabını bozdu. Zira bu anlaşmayla Türkiye, Doğu Akdeniz’i boydan boya kesiyor ve kendi bilgisi ve izni dışındaki tüm girişimleri imkânsız hale getiriyordu.

Hatta Türkiye ile Libya arasındaki anlaşma o kadar etkili olmuştu ki, Doğu Akdeniz’de hak sahibi bile olmayan Yunanistan’ın maksimalist planları bozulmuş ve buna mukabil AB de Yunanistan’ın arkasında durarak bu anlaşmayı tanımadıklarını açıklamıştı. Ama Türkiye, kendisine ve Libya’nın meşru hükûmeti olan UMH’ne yönelik her türlü baskı ve şantaja rağmen gerektiğinde sert gücünü sahaya sürerek UMH’ni ve anlaşmayı ayakta tutmayı başardı.

Peki, bunun İsrail ile alakası nedir?

Bilindiği üzere İsrail ile Türkiye, Ağustos 2023 itibarıyla resmî olarak yeniden normalleşti. Ancak bu normalleşmenin ana motivasyonlarından biri olan enerji iş birliği bir türlü hayata geçirilemedi. Oysa çıkarılan doğal gazın Türkiye üzerinden Avrupa’ya transfer edilmesi hem daha kısa hem de daha ucuz olan bir alternatifti. Fakat İsrail’in; Türkiye ile ilişkisizlik döneminde Yunanistan ve GKRY ile aşırı yakınlaşmış olması ve buna mukabil aralarındaki bazı anlaşmalar ile iç politikadaki bazı aktörlerinin Türkiye’ye karşı mesafeli tutumları, gazın Türkiye üzerinden Avrupa iletilmesi projesinin hayata geçirilmesini engelliyordu. 

Dolayısıyla İsrail, Yunanistan ve GKRY’den müteşekkil cephe açısından en uygun seçenek, Libya’daki UMH’nin düşürülmesi ve Türkiye ile yapılan anlaşmayı iptal edecek bir yönetimin başa getirilmesi olarak ortaya çıkmaktadır.

Yani İsrail bir taraftan Türkiye ile normalleşme kapsamında görüşmeleri ve diğer iş birliklerini sürdürecek ama diğer taraftan Libya’daki statüko değiştirilerek; Türkiye’nin Doğu Akdeniz üzerindeki hak iddiası boşa çıkarılacak ve Türkiye’nin dahil olmadığı Doğu Akdeniz Gaz Boru Hattı projesi hayata geçirilecektir. Böylelikle AB de enerji tedariğinde Türkiye’ye bağımlı olmayacaktır. 

Bu iddiaların ve tahminlerin ne kadar doğru olduğunu zaman gösterecektir. Belki de görüşmenin sızdırılması tamamen bir yol kazasıdır. Ancak mevzu bahis İsrail olunca yaşananların bir kaza olması ihtimali hiç inandırıcı gelmemektedir. Eğer öyleyse, durum İsrail için çok vahim demektir ve üzerinde konuşmaya bile gerek yoktur.

Bu süreç Libya ile İsrail’in normalleşmesinin yolunu mu açar yoksa İsrail karşıtlığını mı artırır bilemeyiz ama ortada kesin olan bir şey var; o da Libya Başbakanı Dibeybe’nin, Bakan Mengüş’ü devre dışı bırakarak şimdilik süreci iyi yönettiği ve hem kendisini hem de hükûmetini ayakta tutmayı başardığıdır.

Libya iç siyasetinde etkili olan aktörlerin ve aşiretlerin bu yaşananları nasıl değerlendirdikleri ve önümüzdeki günlerde nasıl bir yol izleyecekleri de Libya’nın geleceğinin şekillenmesinde önemli rol oynayacaktır. Daha da önemlisi ise Türkiye’nin Libya’ya desteği aynı şekilde devam ettiği sürece, Libya’da Türkiye karşıtı oluşumların söz sahibi duruma gelmelerinin mümkün olamayacağıdır.