Artık döngüsel tarihin yükselen tarafı Doğu’yu işaret ediyorsa bu duruma hazır olunduğuna dair açık işaretler de gerekir.
Sayın Erdoğan’ın da işaret ettiği üzere, 150 yıllık gerilemenin artık sonuna gelindiğinin her noktada ve her kesimde çok iyi kavranması olmazsa olmazdır.
Bu işaret etmenin herhangi bir şey olmadığını da çok iyi görmek gerekiyor.
Sürekli mevzi kaybeden, güçlülerle hep denge oyunu oynamak zorunda kalan Türkiye gerçeğinden; oyun kuran, başka bir Türkiye gerçeğine doğru evriliyorsak ruhlarımızın bunu çok iyi hissetmesi gerekiyor.
Zira en büyük ve en yenilmez kalenin inanmış bir ruh olduğu tarihsel hakikattir.
Hareketin yönü de kuvveden fiile doğrudur.
Zira önce zihinde kazanılır ya da kaybedilir.
Dünyadaki ve özelikle de bölgemizdeki konjonktür şimdi bize yepyeni fırsatlar sunuyor.
Pandeminin, Ukrayna-Rusya Savaşı’nın oynattığı dengeler yeni bir denge arıyor.
Eğer Türkiye yeni dengenin bir alternatifi olmaya hazır olmasaydı, bu treni de kaçıracak ve belki de hayallerini yeni bir döngüye kadar ertelemiş olacaktı.
Zayıf bir Türkiye’nin, bırakın başkasını; kendi toplumuna bile umut aşılaması mümkün olamazdı.
Evet, bazı konjonktürel ekonomik zorluklarla da aynı anda uğraşıyor olduğumuz gerçeğini kimse inkâr edemez.
11 ilimizi âdeta yerle bir eden depremin daha da derinleştirdiği ekonomik zorluklara rağmen son derece dinamik bir piyasanın varlığı da ortadadır.
Depremin birinci yılında 150 binden fazla konutun depremzedelere teslim edilmiş olması, her devletin altından kalkabileceği bir şey değildir.
Bugün yangınlarla boğuşan ABD gibi süper bir güç bile, yangının yok ettiği evler ve iş yerleriyle ilgili hiçbir vaatte bulunamıyor.
Yangının yok ettiği 10 konutu, depremde yıkılan 600 bin konutla mukayese ettiğinizde ne demek istediğimiz çok açık şekilde anlaşılacaktır.
Bir süper güç, vatandaşı için hiçbir teminat oluşturamazken Türkiye, depremin ardından derhâl, “Hiçbir vatandaşımız endişe etmesin. Bir yıl içerisinde konutları yapıp teslim etmeye başlayacağız.” diyebiliyorsa bu cesaretin kaynağı maddi değil, manevidir her şeyden önce.
Bunun bir laf olmadığı da depremin 45’inci gününden itibaren teslim edilmeye başlanan konutlarla gösterilmiştir.
Devasa orman yangınlarında evlerini kaybeden vatandaşlara çok daha mükemmellerini yaparak teslim eden Türkiye’nin neyi başardığını bugün çok daha iyi kavramak, bir hakkı teslim etmektir.
Ruhlarımızı tahkim eden nice önemli hadiseyi yaşatan bir iktidarın ve temsil edilen devletin gerçek bir sorumlulukla hareket ettiğini görmek, onun etrafında toparlanmak için de önemli bir mihenk taşı oluşturuyor.
Teknofest Kuşağı; ilhamını KAAN’dan, TCG Anadolu’dan, insansız savaş uçaklarından, GÖKBEY’den ve daha nice teknoloji hamlesinden alarak ruhlarını tahkim ediyor.
Karabağ zaferi, Libya başarısı, Afrika atılımları, Tahıl Koridoru ve savaş ortamlarında girişilen arabulucu rolü, enerji hatlarında üstlenilen sorumluluklar ve elbette en son Suriye’de ortaya çıkan tablo ise gönül coğrafyamızın dikkatlerini yeniden üzerimize yönlendiriyor.
Kürt kardeşlerimizi terörün pençesinden tam anlamıyla kurtarıp iç kalemizi de kuvvetlendirdiğimizde artık çok daha büyük bir güç hâline geleceğiz.
Kendimize olan inancımız arttıkça, Türkiye’yi bekleyenlerin inancı da artmaya devam edecek.
Türkiye 150 yıldır kaybettiklerini yeniden etrafında toparlayacak ve inşAllah yeniden bir denge unsuru olacaktır.
Dün diyemediğimiz şeyi artık diyebiliyoruz; “Evet, başarıyoruz.”
En gerçek zafer de işte budur...
Bu, inanmış bir ruhun sesidir zira…