Coğrafyamızda barut ve kan kokusu, barış, esenlik ve huzurun kokusunu çoktan bastırmış durumda.

Savaşın kanlı ekmeğiyle beslenenler bir tarfa, bölgenin kendi iç karışıklıkları da ayrı bir felaket tablosu çiziyor.

Dün başka ülkelerde yaşananlar, bugün diğer başka bir ülkede tekrarlanmaya çalışılıyor ve kaybeden yine bu coğrafyanın masum, mazlum ve mahzun insanları oluyor.

Yaşlı dünyamız geçmişte nice savaşlara sahne oldu.

Bu savaşların çoğu, kadın, erkek, yaşlı, genç, çocuk, hasta demeden milyonlarca insanın hayatına mal olan, masumlara dünyayı dar eden kirli savaşlar.

Hiçbir hukuk tanımayan, hiçbir sınırı olmayan bu çatışmalar sayısız can aldı, nice hayatı kararttı ve mazlumların ahını aldı.

Güçlü olanlar nezdinde savaşın mağdur ve mazlumları, dünyanın ezilenleri umurlarında dahi değil.

Çünkü onlar için vicdan, merhamet, acıma ve vebal gibi kavramların hiçbir önemi yok.

Kendilerinden olmayan insanları insan olarak görmüyorlar; varsa yoksa kendi inançları, kendi idealleri, kendi emelleri ve kendi çıkarları...

Bunlar kendi emelleri için dünyayı ateşe vermekten çekinmeyecek kadar kendilerini kaybetmiş durumda.

Yapılanlar yeryüzünde fesat çıkarmak, yeryüzünü tarumar etmekten başka bir şey değil.

Kur'an'ın ifadesiyle, "Onlara yeryüzünde fesat çıkarmayın, denildiği zaman, 'Biz ancak ıslah edicileriz' derler."

Gazze'de insanlık dramı: Bir kilo un uğruna can verenler

Geçtiğimiz on yıllarda milyonlarca insanın savaşların acı bilançosuna dahil olduğunu bizzat kendi coğrafyamızda gördük.

Yerlerinden yurtlarından edilen insanlar, kadınlar, yaşlılar ve çocuklar...

Daha iyi bir yaşam için tehlikeli sulara açılanlar, denizlerde hayat mücadelesini kaybedenler, kıyıya vuran küçük bedenler...

Özgürlükleri ellerinden alınmış insanlar...

İnsan ekmekle doyar, onuruyla yaşar.

Ancak onurlu bir coğrafyanın insanları bir lokma ekmeğe muhtaç ediliyor.

Savaşlar insanların ekmeklerini elinden alıp, onları açlığa mahkum etti ve etmeye devam ediyor.

Bugün Gazze'de yaşananlar, insanlık adına utanç veren bir boyuta ulaşmış durumda.

İnsanlar, bir kilo un alabilmek için canlarını veriyor.

Bu, yaşadığımız çağda, insanlığın geldiği veya gittiği nokta itibarıyla hiç de umut verici olmayan, kahredici bir gerçeklik.

Gücü elinde bulunduran ve bu güçle dünyayı dizayn etmeye çalışanlar, açlıkla karşı karşıya olanları hesaba katmıyor; zira bu durumun müsebbibi bizzat kendileri.

Vicdanların direnişi ve umudun kıvılcımları

Bu karanlık tablo içinde, dünyanın geri kalanında vicdanlı insanlar bu duruma sessiz kalmıyor.

Cesaretli yürekler, yaşına bakmadan, bir kilo un yardımı ulaştırabilmek için gerekirse canını verebilecek bir insanlık duruşu sergiliyor.

Bu, ne kadar büyük bir insanlık duruşu, ne kadar büyük bir direniştir!

İnsan vicdanı, gücün mazlum ve mağdurların, güçsüz ve savunmasızların yanında olmasını istiyor.

Dünyanın vicdanı, gücünü güçsüzü ezmek, yok etmek, zor durumda bırakmak, aç ve susuz, ilaçsız bırakmak için kullananlara fırsat vermemelidir.

Öyle bir inisiyatif geliştirilmelidir ki, güçsüz kendisini güçlü hissetsin, güçlü de kendisini her şeyi yapabilir olarak görmesin.

Savaşların olmadığı, son bulduğu, insanların birbirlerini ötekileştirmediği, açlığın olmadığı, aksine paylaşımın ve dayanışmanın hakim olduğu bir dünya hayal ediyoruz.

Hayallerimiz bu.

Gayretlerimizin de yoğun bir şekilde bu uğurda olması duasıyla...