Bosna-Hersek’teki savaşta Temmuz 1995 yılında 8 bin erkeğin katledildiği Srebrenitsa’da eşlerini, çocuklarını ve yakınlarını kaybederek hayatta yapayalnız kalan, ancak hayata küsmek yerine dünyanın dikkatini Srebrenitsa soykırımına çekmeyi başaran anneler, yaşadıkları hüzünlü hikayelerini Diriliş Postası’na anlattı.

Avrupa’nın İkinci Dünya Savaşından sonra yaşadığı en büyük trajedi olan Srebrenitsa soykırımı, ülkenin doğusunda yer alan, bir zamanlar doğal güzellikleri ve şifalı kaplıcalarıyla ünlü kentin sosyal yapısını altüst etti. Boşnak aileleri erkeksiz, çocukları babasız, anneleri evlatsız bırakan bu soykırımın acısı, aradan geçen 20 yıla rağmen hiç dinmedi.

Bir zamanlar evlatları ve kocalarıyla yaşadıkları mutlu hayatları ansızın yok edilen ve hayatta yapayalnız kalan Srebrenitsalı annelerin her birinin hayatı ayrı bir hikaye, her birinin yaşadığı olaylar insanın kanını donduruyor.

Mutlu hayatlarının yok edildiği kente her şeyi göze alarak savaştan sonra geri dönen, burada her türlü tehditle karşılaşan, yıkılmış ve harabe edilmiş evlerinin tek gözlü bodrumlarında yaşamak zorunda bırakılan bu anneler, hayata küsmek yerine, acılarını yüreklerine basarak, haklı davalarını dünyaya anlatmak için çaba harcıyor.

Yaşadıkları topraklara geri dönerek, sönen ocaklarını devam ettiren bu anneler sayesinde Srebrenitsa şehitleri toplu bir şekilde Potoçari Mezarlığına gömülerek, burası adeta uçsuz bucaksız “beyaz zambaklar ülkesi” haline getirildi ve soykırım burada tescillendi.

Her biri ayrı tarihte çocuklarını doğuran, her biri farklı yaşta olan bu annelerin en büyük özelliği, hepsinin aynı tarihte yakınlarını kaybetmesi ve hepsinin bu olayın ardından hayatta yapayalnız kalması… Ancak bu anneler hayata küsmek yerine, haklı davalarını dünyaya anlatmak için dernekler kurdu ve sosyal hayatın içine girdi.

Bu annelerin çığlıkları sayesinde Avrupa Parlamentosu ve Lahey’deki uluslararası savaş suçları mahkemesi, 2004 yılında Srebrenitsa’yı “soykırım” olarak tanımak zorunda kaldı.

İşte o annelerden bazıları, dramlarını, hüzünlerini, yalnızlıklarını, katliamdan önce ve sonraki hayatlarını ve verdikleri mücadeleyi Diriliş Postası’na anlattı.

“Srebrenitsa sadece utanç yeri değil, bütün dünyanın da aynasıdır”

Srebrenitsa ve Jepa Anneleri Derneği Başkanı MuniraSubaşiç, katliamda kocasını, oğlunu kız kardeşini ve akrabalarından 22 kişiyi kaybetti.

“OğulumuSrebrenitsa’da doğurdum, Srebrenitsa’da kaybettim” diyen Subaşiç, 11 Temmuz günü Srebrenitsa’nın işgal edilmesi üzerine Potoçari’deki Hollanda birliğinin bulunduğu kampa gittiklerini söyledi. O zaman 18 yaşında olan oğlunun korkudan hastalandığını ve kaçamadığını ifade ederek, “12 Temmuzda gözümün önünde Sırp komşum onu alıp götürdü ve bir daha da oğlumu göremedim. Oğlum bana son kez, ‘Anne üzülme, her şey iyi olacak’ sözünü söyledi” dedi.

Adaletin hâlâ yerine geldiğine inanmadığını ve katillerin hala yakalanmadığını belirten Subaşiç, “Biz adaleti görmek için savaşımızı veriyoruz. Allah bizim sağ kalıp bir şeyler yapmamızı istedi” ifadesini kullandı.

Kendilerinin evlerine kapanıp acılarıyla baş başa kalmak ve hayata küsmek yerine, Srebrenitsa’nın acısını dünyaya anlatma yolunu tercih ettiklerini söyleyen Suşabiç şöyle konuştu:

“Bu işe ilk olarak, Srebrenitsa’nın şehitlerinin toplu mezarlardan çıkartılıp farklı farklı yerlere gömülmesini engellemekle başladık. Bu kapsamda başta dernek olarak 12 bin 500 kadının imzasını toplayarak şehitlerin nerede gömüleceklerini söyledik. Bu teklifimiz kabul edildi. Bunun üzerine şu andaki Potoçari mezarlığının yapımı başlatıldı. Tarihte ilk defa bir soykırım yerinin çizgileri, beyaz zambaklarla işaretlendi. Srebrenitsa sadece utanç yeri değil, bütün dünyanın da aynasıdır. BM bayrağı altında kan döküldü ve askerlik onuru ayaklar altına alındı.”

Oğlunu yanından alıp götüren komşusuyla şu anda yine Srebrenitsa’da karşılaştığını ve onun yüzüne bakma gereği bile duymadığını söyleyen Subaşiç, şöyle devam etti:

“Çünkü giden evladım zaten gitti. Biz bu insanlarla yıllarca komşuluk yapmıştık, ancak komşuluklarının bedeli evlatlarımızı katletmeleri oldu. Şu an biz yine doğduğumuz topraklardayız. Biz utanılacak bir şey yapmadık, onların utançları Potoçari mezarlığıdır. Her gün orayla zaten yüzleşiyorlar.”

“Eşim ve bir oğlumun sadece bacak kemikleri bulundu”

Srebrenitsa Anneleri Derneği Başkanı 63 yaşındaki Hatice Mehmedoviç ise katliamda eşini, 2 oğlunu ve bütün yakın akrabalarını kaybetmesi sonucu hayatta yapayalnız kaldı.

Çeşitli mülteci kamplarında yaşadıktan sonra 2002 yılında Srebrenitsa’ya dönen Mehmedoviç, kendisiyle aynı kaderi paylaşan kadınları bir araya getirerek, derneği kurduğunu ve çeşitli uluslararası konferanslarda Srebrenitsa gerçeğini anlattığını söyledi.

Kocası Abdullah ile 1977 doğumlu Almir’in toplu mezarda bulunan ve parçalanmış cesetlerini 2007 yılında Potoçari’deki mezarlığa gömdüklerini söyleyen Mehmedoviç, 2010 yılında da 1974 doğumlu oğlu Azur’un cenazesini toprağa verdiğini kaydetti.

Oğlu Azur’un toplu mezarda bulunan cenazesini giydiği kot pantolonunun kemer parçasından tanıdığını ifade eden Mehmedoviç, “Eşim ve bir oğlumun sadece bacak kemikleri ve sol kol kemiği bulundu. Ben çocuklarımı başsız, kolsuz doğurmadım, ama onlardan geriye birkaç kemik kaldı. Her yeni gün onların sağ olduklarına dair güzel bir haber gelecek diye uyanıyordum, ama artık bu ümit de yok, toprağın altındalar” diyerek gözyaşlarına hakim olamadı.

Mehmedoviç, kocasının ve 2 oğlunun silahsız bir şekilde katledildiğini belirterek, “Onlar masumdu, silahsızdı. Ellerinde silahları olsaydı şu an Potoçari’de mezar taşları değil, fabrikalar dururdu. Benim de gelinlerim, torunlarım olurdu” diye konuştu.

Kocasını ve 2 çocuğunu Srebrenitsa’dan Tuzla’ya giden orman yoluna uğurlarken sadece 3-4 gün ayrı kalacağını düşündüğünü söyleyen Hatice Mehmedoviç, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Ama bu hasret artık ömür boyu sürecek. Ayrılırken bana sımsıkı sarılan küçük oğlumun kollarını hala boynumda hissediyorum. Benim nereye gideceğimi görmemek için ellerini gözlerine koydu ve hiç açmadı. Ne zaman dönsem elleri gözlerindeydi. İnançlı bir insanım. Allah’ın yardımıyla ayakta kalabiliyorum. Hepimiz onun önünde yargılanacağız. Bu katillerden o zaman hesap soracağım. Ben de çocuklarıma cennette kavuşacağım.”

Gazeteci oğlunun son haberi: “Kimse bir şey yapmazsa bu son haberim olur”

Srebrenitsa’da evlatlarını kaybeden annelerden biri de merkezi Tuzla kentinde bulunan Srebrenitsa Kadınları Derneği’nin başkanlığını yürütün Hayra Çatiç…

Srebrenitsa’da doğan 70 yaşındaki Çatiç, 11 Temmuz 1995 yılında kocası Yunus (1942) ve o sırada Srebrenitsa’da gazetecilik yapan 1969 doğumlu oğlu Nihad’ı kaybetti.

Oğlunun son haberini 10 Temmuz saat 22.00’de çalıştığı gazeteye gönderdiğini ve onun yazdığı bu haberi hala muhafaza ettiğini belirten Çatiç, “Oğlum haberinde, ‘Kimse bir şey yapmazsa bunlar benim son haberlerim olabilir’ ifadesini kullanmıştı. Gerçekten de o haber oğlumun son haberi olmuştu. Çünkü kimse bir şey yapamamıştı ve oğlum da katledilmişti” diye konuştu.

O zaman Bosna-Hersek’te görev yapan Birleşmiş Milletler yetkililerinin ise bu haberlerin aksine “ülkede her şeyin iyiye gittiğini ve savaşın kısa sürede biteceğini” açıkladıklarını ifade eden Çotiç, o günlerde yaşadıklarını şöyle anlattı:

“Oğlum Nihad, 11 Temmuz sabahı eve geldi ve ‘Anne, Srebrenitsa’da kurtuluş yok, ben ormandan kaçacağım’ dedi. Bir grup arkadaşıyla gitti ve bir daha oğlumu göremedim. Ben ve o günlerde böbreklerinden hasta olan kocam, Potoçari yolunu tuttuk. Orada 2 gece otobüslerde uyuduk, ama sürekli kadınların, çocukların çığlıklarıyla uyandık. Ertesi gün eşimi benden ayırdılar. Bir eve götürdüler, eşim evin önünde birkaç eşyamızın olduğu torbayı bırakmak zorunda kaldı. Ardından eşimi başına sıktıkları kurşunla öldürdüler.”

Kızı kendisiyle aynı kaderi paylaştı

Srebrenitsa annelerinden Kada Hotiç’in acılarla dolu hayatı annesinin karnında başlıyor…

Kocasını, oğlunu ve yakın ailesinden tam 56 kişiyi kaybeden Hotiç, kocası öldürüldüğü sırada kendisinin hamile olduğunu ifade ederek şunları kaydetti:

“Ben de annemin karnındayken İkinci Dünya Savaşı sırasında babam Çetniklerce katledildi. Babamı göremeden gözlerimi dünyaya açtım. Şu anda 20 yaşında olan kızım da benimle aynı kaderi paylaştı. Çünkü o doğduğu sırada kocam katledilmişti. Her şey tekrarlanıyor, başından aynı olaylar geçecek diye kızım için çok endişeleniyorum.”

Hotiç, dünya katilleri ve onların ideolojilerini yargılayana kadar asla susmayacaklarını ve mücadelelerinden vazgeçmeyeceklerini vurguladı.