Dünya, tarih boyunca pek çok zulme tanık oldu.

Ancak her seferinde insanlık, kendi içinden çıkan kahramanların ve sıradan insanların cesur duruşuyla bu zulümlere karşı koymayı da bildi.

1948’de Orta Doğu’nun kalbine bir hançer gibi bırakılan İsrail’in gün gün, ay ay, yıl yıl devam eden işgaline karşı direnen, can veren Filistinlilerin isyanının adıydı intifada.

Bugüne kadar iki kere yaşanan ve toplamda dokuz yıl süren intifadalar, Filistin direnişinin dünya kamuoyu tarafından bilinirliğini artırmış ve İsrail’i anlaşmaya zorlayan süreçle tamamlanmıştır.

2005’te son bulan İkinci İntifada’ya rağmen İsrail’in bölgedeki zulmü hız kesmedi. Yıllar içinde artan bir katliam silsilesi, zaman zaman Gazze’yi zaman zaman da Batı Şeria’yı vurdu.

Her yeni yıl bir önceki yıldan daha kanlı geçti.

Batı Şeria “yerleşimci” adı verilen Yahudi işgalciler tarafından milim milim işgal edilirken, bir Yahudi işgalcinin Kudüs’te Şeyh Cerrah Mahallesi’nde evini çaldığı Muna el-Kurd’a “Ben çalmazsam başkası çalacak.” sözü, Filistin’de Filistinlilerin malına çökmenin ne kadar normal olduğunu dünyaya ilan ediyordu.

Batı Şeria, Kudüs, Gazze…

Devam eden yıllarda sürekli olarak artan şiddet dozu ve nihayetinde artık “soykırım” olarak adlandırabileceğimiz bir süreç…

Tam 37 gün önce başladı.

37 gündür on binlerce ton bomba ile hastaneleri, mahalleleri vurdu İsrail.

Bebekleri öldürdü! Şen kahkahaları ile yeryüzünü ve semayı çınlatması gereken çocuklar, ekranlara korkudan titreyen elleri ve şoka girmiş gözleri ile yansıdı…

Babalar, anneler, kardeşler; yarısı tamamen yok olan bir şehirde toprak altına serildi.

Hızlıca bitirmeyi mi hedefliyordu İsrail, bundan emin değiliz.

2,5 milyon insana çölü adres gösterirken, iştahı kabarmış bir ayının arı kovanına daldığı gibi daldı Gazze’ye…

ABD’nin de desteği ile hızlı bir sonuç bekledi belki de ama olmadı.

Korku dolu gözleriyle ekranlardan yüreğimize işleyen çocukların görüntüleri tetikleyiverdi dünyanın özgür halklarını.

İnsanlığın vicdanını harekete geçiriverdi birden.

Batılı ülkelerin ve küresel kurumların sessiz kaldığı hatta destek verdiği bir ortamda milyonlarca insan, Filistin için tek bir sesle haykırıyor işte: Özgür Filistin!

Bu direniş, yalnızca bir bölgenin veya bir halkın meselesi değil; aynı zamanda global adalet ve insan hakları mücadelesinin bir parçası.

İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırıları ve buna bağlı yaşanan insanlık dramı, sınırları aşan bir empati dalgası yarattı.

Afrika'dan Avrupa'ya, Asya'dan Amerika'ya milyonlar; diller, renkler, ırklar ve dinler ötesi bir dayanışma sergiledi: Vicdan İntifadası!

Bu intifada; devletlerin ve hükûmetlerin sessizliğine hatta bazılarının soykırımı destekleyen tutumlarına bir başkaldırıdır. İnsanlar, hükûmetlerini harekete geçirmek ve adaleti sağlamak için sokaklara döküldü.

Bu intifada; halkların, zulme karşı ortak bir sesle durduğu bir an.

Peki, bu hareket neyi değiştirebilir?

Bu intifada ile farklı kültürlerden, dinlerden, etnik kökenlerden milyonlarca insan, ortak bir amaç için bir araya geliyor.

Bu intifada; insanlığın ortak değerler etrafında birleşebileceğini gösteriyor.

Bu intifada; tarihte nadiren görülen bir güç ve ilham kaynağı olabilir.

Bu intifada; global siyasetin yeniden şekillendirilmesi için bir fırsat sunuyor.

Sosyal medya ve dijital iletişim araçlarının gücü sayesinde, dünyanın her köşesinden insanlar, yaşananlara anında tepki gösterebilir ve birbirleriyle dayanışma içinde olabilir. Bu intifada; küresel bir bilinçlenme ve aktivizm dalgası yaratabilir. Bu ortak duygu ve birliktelik devam ederse, devletler ve hükûmetler, halkların sesine kulak vermek zorunda.

Bu intifada; Birleşmiş Milletler gibi kurumların Gazze’de, Suriye’de, Myanmar’da olduğu gibi, zulme seyirci kalan ve sadece yaşanan duruma ilişkin istatistik açıklayan bir yapı olmaktan çıkarılıp, gerçekten adalet ve barış sağlayıcı rolü üstlenmesinin yolunu açabilir.

Sonuç olarak bu intifada; dünya barışının sadece diplomatlar ve politikacılar tarafından değil, aynı zamanda dünyanın özgür halkları tarafından da getirilebileceğini gösteriyor.

Bu intifada; sadece Filistin için değil, tüm zulüm gören halklar için bir umut ve ilham kaynağı. Gerçek barış ve adalet; ancak insanlığın ortak vicdanı ve cesaretiyle mümkün olacak.