Bosna Hersek’te geçtiğimiz hafta 23 Nisan’da tam bir şölen yaşandı. Türkiye’nin Saraybosna Büyükelçiliği himayesinde, Yunus Emre Enstitüsü’nün organize ettiği ”Gönül Coğrafyamda 23 Nisan” projesi kapsamında ülkenin çeşitli kentlerinden 5 bin 500 çocuk Zenitsa kentindeki arenada bir araya geldi. Salondaki çocuklar, ellerinde Türkiye ve Bosna Hersek bayraklarıyla, seslendirilen Türkçe ve Boşnakça şarkılara eşlik ederek, görsel bir şölen de sahneledi.
Böylesi coşkulu bir sahneye Türkiye dışında çok az yerde rastlanabilir. Bu salona gelen çocuklar aslında, büyük bir emeğin ürünüdür. Çünkü Bosna Hersek’te sessiz sedasız büyük bir proje hayata sokuldu. Yunus Emre Enstitüsü, ilk kez yurt dışında 17 Ekim 2009 tarihinde Saraybosna’da faaliyetlerine başladı. O zamanın Dışişleri Bakanı olan Sayın Başbakan Ahmet Davutoğlu, aslında Yunus Emre Enstitüsü’nün vizyonunu o tarihte yaptığı açılış konuşmasında ortaya koymuştu. Bosna Hersek’te Yunus Emre Enstitüsü bir taraftan Türkçe kursları diğer taraftan da kültürel etkinliklerle faaliyetlerini yürüte geldi. Ancak bence en önemli faaliyeti Kantonlarda Türkçe’nin seçmeli mecburi ders olarak müfredata sokulması oldu. Bu şekilde Türkçe eğitimi daha geniş kitlelere ulaştı. Şu anda yaklaşık 5 bin 500 öğrenci, ülkedeki devlet okullarında Türkçe eğitimi alıyor. İmkanlar gelişse bu rakam iki üç kata bile çıkabilir.
Almanlar rahatsız olmuştu
Aslında bu projenin hayata geçirilmesi, Balkanlar’da Türkiye’yi her platformda kendine rakip gören Almanya’yı çok rahatsız etmişti. Çünkü Bosna-Hersek’te Türkçe’nin ”seçmeli mecburi ders” olarak okutulmaya başlaması, Almanca öğrenen öğrenci sayısında önemli ölçüde azalmaya yol açmıştı. Mostar’da Alman sivil toplum örgütlerinin organizasyonuyla, ülkede görev yapan Almanca öğretmenlerinin katılımıyla ”Almanca Dilinin Problemleri” konulu Almanya, Avusturya, İsviçre Büyükelçilerinin katılımıyla kongre düzenlenmişti. Kongrede, Türkçe’nin de Almanca gibi ”seçmeli mecburi yabancı dil” olarak müfredata girmesinin engellenmesi için beyin fırtınası yapılmıştı. Almanca’nın öğrenciler tarafından yeniden tercih edilir hale getirilmesi için yapılacak çalışmalar tartışılmıştı. Ancak bu projeyi Almanlar’ın veya diğer yabancı güçlerin çabaları engelleyemedi.
Türkiye’nin böylesi bir projesi için hemen teyakkuz haline geçen Almanlar veya diğer yabancı ülkelerin, yıllardır bu ülkede ve bölgede faaliyette bulunan paralel yapının okullarına bugüne kadar hiç ses çıkardığını kimse duydu mu?
Gerçek Türk okulları neden olmasın?
Bosna Hersek’te Yunus Emre Enstitüsü’nün uyguladığı okullarda Türkçe dersi projesi aslında Türkiye’nin iyi ikili ilişkilerinin olduğu diğer Balkan ülkelerinde de hayata geçirilirse ülkemiz açısından çok faydalı olur. Ülke olarak her platformda kendilerini karşılıksız olarak desteklediğimiz Makedonya, Kosova, Arnavutluk ve Karadağ’da, hatta Sırbistan Sancak ve Preşevo’da da bu projenin hayata geçirilmemesi için hiçbir neden yok. Eğer bu proje Bosna Hersek’te başarılı olduysa diğer yerlerde de çok rahat başarılı olabilir. Bu proje aslında bizler için hayati önem taşıyor. Çünkü Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın da üzerinde hassasiyetle durduğu ve artık bir eğitim yuvasından ziyade Türkiye’yi karalama kampanyasının üssü haline gelen paralel yapının okulları da bu şekilde çok rahat devre dışı kalacaktır.
Yunus Emre Enstitüsü, ayrıca okullarda Türkçe eğitim projesinin yanı sıra bir de özel okul açabilirse artık paralel yapının okulları, kendiliğinden kapısına kilidi vuracaktır. Çünkü Türkiye yıllarca iyi niyetle bu okullara destek verdi ve göz yumdu. Ancak gelinen noktada artık bunlara tahammül edecek bir durum söz konusu değildir. Türkiye’de yaşanan bunca olayın ardından, bu okullara Balkan ülkelerinde de güven kalmadı. Bu okulların yerini bir an önce Yunus Emre Enstitüsü doldurmalıdır. Yunus Emre Enstitüsü bünyesinde özel vakıf okulları kurularak, çocuklarına daha iyi eğitim vermek isteyen Türkiye sevdalısı ailelere sahip çıkılmalıdır. Türkiye’nin Balkanlar’daki ve diğer yerlerdeki geleceğinin inşasında bu okulların büyük rolü olacaktır. Sayın Milli Eğtitm Bakanımız Nabi Avcı beyin, bir süredir “Maarif Vakfı” projesi ile ilgilendiğini biliyoruz. Belki Yunus Emre’nin bu tecrübesinden istifade edilebilir.
Yine Balkanlar’da Türkiye’den özel vakıflar bünyesinde kurulan Üsküp’teki Uluslararası Balkan Üniversitesi ile Uluslararası Saraybosna Üniversitesi’nin benzerleri Kosova’da ve Arnavutluk’ta da kurulabilir. Bu şekilde Türkiye, Balkanlar’da eğitimdeki üstünlüğünü her alanda kazanmış olur.