Milli Takım’ın gayrimilli antrenörü Kuntz, pek de iyi bir başlangıç yapmadı. Mutlak galibiyetin gerekli olduğu Norveç maçı için kurduğu kadro (kadroyu kendisinin kurduğunu düşünmek istiyoruz), tercih ettiği 11, maç esnasındaki değişiklikler gelecek için pek de ışık vermedi. Aslında her yeni değişiklikte olduğu gibi bir heyecanla başladı maç. Henüz takımlar maça ısınmadan çıkana kadar (neden çıktığını anlamadık) maçın en iyisi olan Cengiz’in çabalarıyla geldi Kerem’in golü.

Sonrası?

Sonrası hüsran…

Formasını terlettiği kulüpte milli takımdan daha iyi performans sergilediğini düşündüğümüz Hakan Çalhanoğlu, yeteneksiz Burak Yılmaz, Fenerbahçe’nin bile vazgeçtiği Caner Erkin, yine milli takım performansı sorunlu olan Yusuf Yazıcı ve tamamen menajer harikası olduğunu düşündüğüm Kenan Karaman. Bunlara Şenol Güneş’in kanatları altında kendisine zorla kaleci dedirtilen Uğurcan Çakır da eklenince ortaya böyle bir tablo çıkıyor.

Sahadaki oyunun irdelenecek, analiz edilecek bir durumu yok. Kötünün de kötüsü bir takım. Türkiye’de alt liglerden herhangi bir takıma karşı bile zorlanacak bir anlayış vardı sahada.

Sahayı ekran cambazlarına bırakarak, sahada ve kenarda olmaması gerekenlere odaklanalım.

Hilal ve Yıldız armalı formanın altına girdiğinde tüm renkleri dışarıda bırakmak gerekiyordu.

Uzun bir süredir var olan fakat Şenol Güneş’le birlikte duymayanın kalmadığı bir kulüpçülük sevdası baş gösterdi.

Şenol Güneş memleketçiliği biraz abartınca işin de tadı kaçtı. Belki de ileride gerçekten iyi bir kaleci olabilecek Uğurcan’ı da polemiklerin içine çekerek, oyuncunun bundan sonraki kariyeri üzerinde bence kötü etkisi oldu.

Nitekim Uğurcan’ın oynatılmadığı Karadağ maçında son düdük çalar çalmaz tribe girip, takımı beklemeden otobüse gittiği söyleniyor. Sonraki maç hocası Güneş yeniden formayı vermiş Uğurcan’ı mutlu etmişti. Fakat kıyaslandığı Altay kendisine aynı tavrı göstermemiş, milli şuurun nasıl olması gerektiği konusunda örnek tavırlar sergilemişti.

Şenol Güneş’in Uğurcan aşkı, Uğurcan’ın da tripleri Fenerbahçeli taraftarların tepkisiyle karşılaşınca, Kadıköy’de oynanan Norveç maçı daha bir enteresan hale geldi. Hocası Şenol Güneş’in ‘Bordo-Mavi’ kravat takarak milli takımın başına çıkmasına öykünen Uğurcan, Fenerbahçe Stadı’ndaki maça ‘Bordo-Mavi’ eldivenlerle çıkarak kendisini Altay’la kıyaslayan Fenerbahçe taraftarına milli takım üzerinden sözde mesaj verdi.

Uğurcan tavrıyla, edasıyla, psikolojisiyle, eldivenleriyle, performansıyla milli takımın kalecisi olmadığını hem de Kadıköy’de dosta düşmana göstermiş oldu.

Kuntz göreve getirilince hemen herkeste Uğurcan’ın yerine Altay oynar fikri oluştu. Fakat hak edenin değil, lobisi olanın oynadığı milli takımda formayı yine Uğurcan’a verdiler. Uğurcan da performans olarak takımın en kötüsü olarak kayda geçti.

Takım tercihinin sportif değil politik olduğu Kuntz’un maç sonu yaptığı açıklamada gizli: “Fenerbahçe’nin kalecisini aldım deseydim herkes memnun olurdu. Uğurcan’ın şansı hak ettiğini düşünüyorum.”

Cümle aynen bu.

Fenerbahçe’nin kalecisi…

Manası, kuruluş amacı, ifadelerin seçimi, Altay’ın ismini anmadan “Fenerbahçe’nin kalecisi” şeklindeki vurgu…

Milli Takım’ın sportif başarı, beceriye göre değil politik lobilere göre oluşturulduğunun göstergesi..

TFF, kötünün de kötüsü bir anlayışla yönetiliyor. Kulüplere yabancı sınırlaması getirip yabancı bir teknik adamla anlaşması oldukça ironik zaten.

Kuntz’un bir anda Türkiye’de futbolcu taramasını da beklemiyoruz ama Kuntz’a yardımcı olanların her takıma şeker elma vermesini de kabul edemiyoruz.

Gerçekten hak ediyorsa milli takımın tamamını tek bir takımdan da oluşturabilirsini beyler..

Dengecilik adına, hesap-kitap yapıp işi batırıyorsunuz

Batırsanız yine iyi de milli takım heyecanını öldürüyorsunuz. Artık her milli ara futbolseverler için çekilmez çile oluyor. Bir an önce bitmesi için dualar ediliyor.

Yapmayın bunu…