Bazı başarısızlıklar vardır ki tarihin akışını tamamen değiştirmişlerdir. İşte bunlardan bazıları…

***

John J. Sirica

En büyük hayali tanınmış bir boksör olmaktı. Ailesinin tüm itirazlarına rağmen Georgetown’daki evini bırakıp Miami’ye yerleşti. Gerçekten de her şey istediği gibi gidiyordu. İyi bir boksör olma yolunda emin adımlarla ilerliyordu. Ta ki Miami’ye gelmeden önce girdiği avukatlık sınavını geçtiğini öğrenene kadar…

Oysa Sirica sınavda başarılı olabileceğine hiç inanmamıştı. Ailesinin baskılarına daha fazla direnemedi ve hukuk öğrenimine başladı. Ve boksör Sirica Washington’da ABD Bölge Hukuk Mahkemesi Baş Yargıcı olacak ve sansasyon yaratan birçok siyasi, rüşvet ve ağır ceza davalarına başkanlık ederek tüm bu davaların altından başarı ile kalkacaktı. Tarih, hiçbir zaman Watergate davasına Sirica’dan başkası başkanlık etseydi ne olabilirdi sorusunun cevabını veremeyecek.

***

Ressam

Adolf Hitler

Ressam, Viyana’da beş buçuk yıl kaldı. Eğitim alabilmek için akademiye girmeye çalışıyordu. Her denemesi başarısızlıkla sonuçlandı. Burada yapayalnız ve 5 kuruşsuz geçirdiği sefil yıllar onu sertleştirmiş, ateşli bir siyasetçiye dönüştürmüştü. Bu ressam, tarihin en aşağılık, en zalim lideri olan Adolf Hitler’den başkası değildi. Hitler, birçok ülkenin nüfusundan da fazla sayıda insanın ölümünden sorumluydu. Tek başına karar vererek bir ırka, Museviler’e karşı soykırımı resmi hükümet politikası yaptı. Viyana’da Güzel Sanatlar Akademisi tarafından yetenekli bulunsaydı belki de 6 milyon insan ölmeyecekti.

***

Papaz

Joseph Stalin

Joseph Stalin veya okuldaki arkadaşlarının ona taktığı adıyla Soso; aslında bir papaz okuluna gidiyordu. Fakat bu okul için fazlasıyla asi bir öğrenciydi. Sürekli okul müdürü tarafından hücre hapsine gönderiliyordu.

Eğer Soso’ya papazlar ve okul müdürü Germogen daha farklı davransaydı 20. yüzyılın tarihi inanılmaz ölçüde değişebilirdi. Stalin’in hırsı Ortodoks Kilisesi’nde bir rahip olmaya yönlendirilseydi, bunun o dönemin Rusya’sı için çok enteresan sonuçları olabilirdi.

***

Gandhi Kemal

Kemal Kılıçdaroğlu

Kemal Kılıçdaroğlu veya çaresiz muhaliflerin ona yakıştırdığı sıfatla; Gandhi Kemal. 1991 yılında Bağ-Kur’a atandı. Burada genel müdürlük yaptı. 1992 yılında da Sosyal Sigortalar Kurumu Genel Müdürlüğü’ne geçti. Trilyonlarca lira zararla batan kurumdan 99’da kendi isteği ile emekli oldu. Demokratik Sol Parti’den 18 Nisan 1999’da genel ya da yerel seçimlerde aday olmak istediğini duyurdu. Ancak aday gösterilmedi. Şayet o gün rahmetli Ecevit, Kılıçdaroğlu’nu aday gösterip Meclis’e soksaydı, 2002’deki genel seçimlerde siyasi kariyeri son bulacaktı.

Belki de bugün daha farklı bir CHP, daha farklı bir ana muhalefet olacaktı. Belki de 7 Haziran’da koalisyon ortağı olarak iktidara gelecekti. Kim bilir?

Kılıçdaroğlu son süreçte kandan, şiddetten ve ölümden çokça bahseden siyasi bir dil kullanmaya başladı. İçinde bulunduğu psikozun ne olduğunu ancak uzmanlar anlayabilir. Lakin bence kendisine layık görülen Gandhi Kemal, devrimci Kemal yakıştırmalarının hakkını vermek adına hapse girmek istiyor gibi. Geçen gün, mahkemede tarihe geçecek bir savunma yapacağını söyledi.

Sen zaten tarihe geçtin Gandhi Kemal… Farkında değil misin?